Toy Story 3
Posted by Anıl | Posted in animasyon, sinema | Posted on 20:45
Oyuncak Hikâyesi 3...
Geldi...
Sonunda!
Animasyon film denince Oyuncak Hikâyesi'nin nazarımdaki yeri ayrıdır. Bir kere bir ruhu var bu filmin. Diğer animasyonlarda bulmak çok zor. Sadece çocukları güldürmek, eğlendirmek gayesi taşımıyor Oyuncak Hikâyesi... Bir çocuk nasıl hissederse onu görüyoruz oyuncaklarda ve oyuncaklar da birer ayna aslında kendimizi gördüğümüz. Bir Barbie'nin giyim tarzı sahibinin iç dünyası hakkında fikir vermez mi? Eli kanlı askerleri bir oyuncak arabaya tercih eden çocuğun da elbette diğerinden farkı var. Seçmeye çocukluktan başlıyoruz biz... İlk tercihlerimiz oyuncaklardı işte. Hayatımızın limitsiz anlamını yüklediğimiz oyuncaklarımız...
Bir Barbie bebeğim olmadı benim. "Olmaması normal zaten" diye kestirip atmayın. Gayet de Barbie bebeklerle oynayıp, "Büyüyünce ne olacaksın?" sorusunu, "Gelin olacağım" diye yanıtlayan hemcinsim bir arkadaşım vardı benim. Bana kalırsa Barbie bebekler sadece Action Man ile öpüştürülmek için vardı.
Bir erkek çocuğun oynayabileceği oyuncaklar bellidir az çok. Minik yeşil askerler, Batman, Spider-Man, mıknatıslı futbolcular, arabalar, dinozorlar... Hepsine de sahiptim. Çok mutluydum onlarla, okul yolunun dönüş kısmını sevme sebebimdiler onlar benim.
İlk filmden tam 14 sene sonra Oyuncak Hikâyesi üçüncü film ile sinema salonlarında. Teknolojinin de yardımıyla 3 boyutlu olarak... Hikâye yine muazzam. Özellikle müthiş finaliyle ilk iki film arasından sıyrılmayı başarıyor. Andy büyümüş, üniversite çağına girmiş bile. Odasını topluyor...
- Hey, bu benim! Beni anlatıyor.
Eşyaların bir kısmı tavan arasını boylarken kalanların adresi çöp kutusu oluyor. Bir anlık karışıklık sonrası oyuncaklar kendilerini bir kreşte buluyorlar. Andy'e dönme çabaları da bundan sonra başlıyor. Olaylar gelişiyor, gülüyorsunuz... Sonuç bölümü geliyor ve bir animasyonun finaline ağlamıyorsunuz, çünkü gözünüze toz kaçıyor.
9 yaşındaymışım... İlk filmi sinema salonunda yaşıtlarımla birlikte ağzımın suları aka aka izlediğim sırada sadece 9 yaşındaymışım. Çocukluğum boyunca bir Woody'im ya da bir Buzz Lightyear'ım olmadı belki ama bu sürece benimle eşlik eden sayısız oyuncağım oldu. Oyuncak Hikâyesi 3'ün finalinde gözleri dolduran, çoluğa çocuğa rezil olmamak uğruna o aptal gözlüğü çıkartmama engel olan duygu da tam olarak burada barınıyor aslında. Çocukluğuma herkesten çok şahit olan kolu bacağı kopuk oyuncaklarımdan hiçbiri yok artık. Kim bilir nerelerde heba olup gittiler?
Geçtiğimiz hafta yığınla çocuğun arasında izledim Oyuncak Hikâyesi 3'ü. Hepsi de 9, bilemediniz 10 yaşındaydı. Film bittiğinde sadece aptal bir gülümseme vardı hepsinin de yüzünde. Muhtemelen televizyonda gördükleri renk cümbüşünden bir farkı yoktu onlar için. İşte sırf bu yüzden onların filmi değildir Oyuncak Hikâyesi 3. Evet, çocuk filmidir belki, ama dedim ya, onların değil, 90'lı yılların çocuklarının filmidir. Benim filmimdir.
Geldi...
Sonunda!
Animasyon film denince Oyuncak Hikâyesi'nin nazarımdaki yeri ayrıdır. Bir kere bir ruhu var bu filmin. Diğer animasyonlarda bulmak çok zor. Sadece çocukları güldürmek, eğlendirmek gayesi taşımıyor Oyuncak Hikâyesi... Bir çocuk nasıl hissederse onu görüyoruz oyuncaklarda ve oyuncaklar da birer ayna aslında kendimizi gördüğümüz. Bir Barbie'nin giyim tarzı sahibinin iç dünyası hakkında fikir vermez mi? Eli kanlı askerleri bir oyuncak arabaya tercih eden çocuğun da elbette diğerinden farkı var. Seçmeye çocukluktan başlıyoruz biz... İlk tercihlerimiz oyuncaklardı işte. Hayatımızın limitsiz anlamını yüklediğimiz oyuncaklarımız...
Bir Barbie bebeğim olmadı benim. "Olmaması normal zaten" diye kestirip atmayın. Gayet de Barbie bebeklerle oynayıp, "Büyüyünce ne olacaksın?" sorusunu, "Gelin olacağım" diye yanıtlayan hemcinsim bir arkadaşım vardı benim. Bana kalırsa Barbie bebekler sadece Action Man ile öpüştürülmek için vardı.
Bir erkek çocuğun oynayabileceği oyuncaklar bellidir az çok. Minik yeşil askerler, Batman, Spider-Man, mıknatıslı futbolcular, arabalar, dinozorlar... Hepsine de sahiptim. Çok mutluydum onlarla, okul yolunun dönüş kısmını sevme sebebimdiler onlar benim.
İlk filmden tam 14 sene sonra Oyuncak Hikâyesi üçüncü film ile sinema salonlarında. Teknolojinin de yardımıyla 3 boyutlu olarak... Hikâye yine muazzam. Özellikle müthiş finaliyle ilk iki film arasından sıyrılmayı başarıyor. Andy büyümüş, üniversite çağına girmiş bile. Odasını topluyor...
- Hey, bu benim! Beni anlatıyor.
Eşyaların bir kısmı tavan arasını boylarken kalanların adresi çöp kutusu oluyor. Bir anlık karışıklık sonrası oyuncaklar kendilerini bir kreşte buluyorlar. Andy'e dönme çabaları da bundan sonra başlıyor. Olaylar gelişiyor, gülüyorsunuz... Sonuç bölümü geliyor ve bir animasyonun finaline ağlamıyorsunuz, çünkü gözünüze toz kaçıyor.
9 yaşındaymışım... İlk filmi sinema salonunda yaşıtlarımla birlikte ağzımın suları aka aka izlediğim sırada sadece 9 yaşındaymışım. Çocukluğum boyunca bir Woody'im ya da bir Buzz Lightyear'ım olmadı belki ama bu sürece benimle eşlik eden sayısız oyuncağım oldu. Oyuncak Hikâyesi 3'ün finalinde gözleri dolduran, çoluğa çocuğa rezil olmamak uğruna o aptal gözlüğü çıkartmama engel olan duygu da tam olarak burada barınıyor aslında. Çocukluğuma herkesten çok şahit olan kolu bacağı kopuk oyuncaklarımdan hiçbiri yok artık. Kim bilir nerelerde heba olup gittiler?
Geçtiğimiz hafta yığınla çocuğun arasında izledim Oyuncak Hikâyesi 3'ü. Hepsi de 9, bilemediniz 10 yaşındaydı. Film bittiğinde sadece aptal bir gülümseme vardı hepsinin de yüzünde. Muhtemelen televizyonda gördükleri renk cümbüşünden bir farkı yoktu onlar için. İşte sırf bu yüzden onların filmi değildir Oyuncak Hikâyesi 3. Evet, çocuk filmidir belki, ama dedim ya, onların değil, 90'lı yılların çocuklarının filmidir. Benim filmimdir.
Comments (0)
Yorum Gönder