Krizanteme Adanmıştır

Posted by Anıl | Posted in | Posted on 15:22

2

 


“Bilmiyorum” diyebilen, nesli tükenmeye yüz tutmuşların başını gururla çektiğim söylenir. REM’in etkisi miydi yoksa üçüncü dubleden sonra hatıralara attığım çapaları mı çekmeye başlamıştım bilemiyorum. Mütemadiyen giydiği, ağır ter kokusunun her dokusuna sindiği o çizgili gömlekten eser yok. Bembeyaz, jilet gibi bir esvap üzerinde. Göğüs cebinde bir krizantem. Kainatın en esaslı kokusunu aramaya gitmiş de sonunda bulup gelmiş gibi rayiha dolu...


“Bir şey ister misin?” diye soruyorum.

Konuşuyor. Ben duymuyorum ama çok net anlıyorum.

“Doldur” diyor, “duble olsun.”

Peşi sıra bir de sigara yakıyor. Sureti rakı kadehinde, sesi karanlıklar içinde.

“Dede” diyorum, “öte tarafın hâli buradan beter sanırım, ha?”

Gülüyor. Gülünce emin oluyorum, karşımdaki o. Koltuğa asılı pantolonundan aşırdığım bozuklukların ardından topuklarım kıçıma vura vura kaçtığım zamanlardan biliyorum o gülümsemeyi. Tanrıda bile olmayan bağışlayıcılığı o gülümsemede görmüştüm ben.

Anlatıyor sonra. Uzun uzun... Ben yine duymuyorum ama çok iyi anlıyorum. Araya giriyorum bazen:

“Yahu dede, biz bunu onca yıl neden yapmadık hiç?”

Tanrı suretinde gülümsüyor yine.

Saatler geçiyor. Dedemin az sonra bir balkabağına dönüşecek olmasından korkuyorum. Son yudumlarımı ağır ağır alıyorum.

Odanın uzak köşesinden Selda’nın tiz sesi duyuluyor bir zaman sonra: “Katip arzuhalım yaz Şah’a böyle...”

Gözlerim tavana bakıyor. Halının üstünde boylu boyunca uzanmışım. Kuş gibiyim, doğruluyorum. Önümdeki sehpanın üzerindeki krizantemden yayılan rayiha başımı döndürüyor. Halıya yığılıyorum tekrar.

Ne diyordum?

Hah! Tutukluluk halimin devamına..