pazartesi notları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
pazartesi notları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Pazartesi Notları #140

Posted by Anıl | Posted in | Posted on 22:09

0

  • Meğer başbakanı başbakanlıktan etmenin yegâne yolu yine başbakanın kendisinden geçiyormuş. Biz bunu niye düşünemedik?
  • Abdullah Gül'ün geride kalan 7 senede başbakandan geçen boş kağıtları bile imzasız bırakmadığını düşünürsek pek de değişen bir şey olmayacak zaten. Yedi senedir cumhurbaşkanı değil miydi zaten?
  • Malûmu ilân ettik, he, tamam; zâlimi alkışlayacak değilim. De... Şurada burada mütemadiyen beliren ve tercihini "sandığa gitmeme" yönünde kullanma yolunu seçmişleri itibarsızlaştırma çabası içindekileri ne yapacağız? He abicim, bizler "oturduğumuz yerden" ahkâm kesmekle uğraşırken, sen - ki internet ortamında dahi karşına çıkan alâkalı alâkasız her ankette oy kullanma mecburiyeti hissetmediğini sanmıyorum - pazar pazar kalkıp 100 metre ötedeki okuluna gidip, yüzünde bir gurur ifadesiyle zarfını parmaklarının arasından kaydırarak ülkeni bambaşka bir yer hâline getirdin; kutlarım!
    Ha, şunu belirteyim yalnız; hani söz konusu tablo "en çok boykotçuların" eseri ya; kâtile göz yumanların, zûlme ortak olanların, cinsiyetçi, mezhepçi ve ırkçı kitlelerin, ana yuhalatanların, kıç kıllarının, çocuktan terörist yaratanların yanında kendine yer bulanların, doğa yağmacılarını kucaklayanların ve daha birçoklarının memleketi bilfiil işgal ettiği yerde "boykotçular" çok masum kalıyor be arkadaşım.
    Seçmenin hatrı sayılır bölümü bugün sandığa gitmemeyi, bir başka deyişle muhalefet partileri tarafından "aptal yerine" konmamayı seçmiştir. Çünkü bana kalırsa partilerin yapmaya çalıştığı şey, özellikle CHP kanadında, tam olarak buydu. Önünüze seçeneklerle geldiklerinde, zira aralarında inandığınız bir tane yoksa, "sevmedikleriniz arasından en az sevmediğinizi" tercih etmezsiniz. Kimsenin, inanmadığı değerleri temsil edenler arasından "en az tercih edilebilir" olanını tercih etmek gibi bir zorunluluğu olamaz canım kardeşim benim. Yenilgiye uğramaktan nevriniz döndü biliyorum ama bir öfkeyle kalkıp "suçlu" yaftasını yapıştıracağınız alın "boykotçuların" alınları olmasın. "It does not make any sense" bir bakıma... Ha, bu kadar laf etmişken öfkenizi kusabileceğiniz birkaç hedef göstermek gibi bir iyilik yapabilirim size: Bu noktada gözlerinizi, dilimizden düşürmediğimiz barış ve özgürlük hedefleri için sahip olduğu değerlerden sapan, ittifakı yanlış yerde bulan ve sırtını ne yazık ki "ılımlı İslâm"a dayayan ana muhalefete çevirebilirsiniz, inandığı doğrulara sırtını dönmemeyi "tercih etmişlere" değil.. Hem belki muhalefetin başındaki isimleri istifaya zorlarsınız da tekrar barışırız. Olmaz mı?
  • Soma... Beni büyük hâyâl kırıklığına uğrattın Soma..

Pazartesi Notları #139

Posted by Anıl | Posted in | Posted on 23:11

1

  • Pazartesi sendromuna iyi gelmesi amacıyla ortaya çıkan bir fikir değildi Pazartesi Notları. Ama klinik deneylerce ispat edilmemiş olmasına rağmen aksi belirtilene kadar iyi geldiği gözlemlenmiştir. Doz aşımı durumunda duvara başvurunuz.
  • Üzerine zeytinyağı gezdirilmiş kızarmış ekmek gibi bir tada kolay rastlanmaz buralarda.
  • Bir süredir televizyon ve radyoda dönmekte olan "hâlden anlama" temalı Vakıfbank reklamı sizce de iktidar partisi reklamlarından hâllice olmamış mı? Subliminal subliminal döşemiş adamlar bilinçaltımıza parti propagandasını..
  • Nişantaşı Üniversitesi'nin reklam filmlerinde de bir dönemin 01 BBG Murat'ını görebilmek mümkün.
  • O değil de; Nişantaşı Üniversitesi :(
  • "Hey teacher! Leave them kids alone!"
  • demişken.. Pink Floyd yeni albümünü duyurdu.
  • Abur cubur yiyeceksem - sağlıksız beslenme konusunda üzerime yoktur - ETİ'den şaşmam. Hoşbeş gibi güzelliğe vişne (bazı yörelerde "fişne") katmışlar. Übermensch!
  • Jim Jarmusch abimizden Only Lovers Left Alive da bu haftanın önerisi olsun.
  • Sanki her hafta bir önerim varmış gibi...
  • Peh!

Pazartesi Notları #138

Posted by Anıl | Posted in | Posted on 22:37

1

  • Dünya Kupası iyi hoş da izleyene festival hissiyatını iliklerine kadar yaşatan grup aşamasından sonrası inanılmaz resmi. Yine de seviyoruz o ayrı..
  • Rastgele gülmeye "a" harfiyle başlamadığım zaman bir şeyleri eksik hissediyorum hep.
  • Coca-Cola'nın 330ml'lik kutuları pazardan çekip, yerine 250 ml'lik kutular sürmeye başlaması da hangi aklın tezahürüdür, bilemedim. Bana kalırsa kutu meşrubatlar söz konusu olduğunda pazarda sağlam bir şamar yemek demektir bu.
  • Ramazan ayının bana kalırsa tek güzel yanı akşam saatlerinde fırınlardan yükselen pide kokusu.
  • Lipton Ice Tea kayısı ve şeftaliyi bir araya getirmiş. Denedim ve soğuk çaydan ziyade meyve suyuna benzediğine kanaat getirdim.
  • Yeni nesil Teenage Mutant Ninja Turtles'dan umutluyum ama Megan Fox'dan April O'Neal mı olur Allahsızlar!

Pazartesi Notları #137

Posted by Anıl | Posted in | Posted on 22:22

0

  • Yazın her şey zor. Çalışmak zor, okumak zor, yürümek zor, koşmak zor... Durmak bile zor! En zoru da yazmak benim için. Havuzlardan, deniz kenarlarından fotoğraflar paylaşabilirim, altına da hayatın çok zor olduğunu söyleyip dalgamı da geçerim bir güzel. Ama yapmıyorum. Sonbaharın gelişiyle her şey tersine döner bende. Akşam erken çöker, insanlar çabuk çekilir şehirden ve sadece dalga sesleri kaplar kenti... Yazmak olacaksa melankoli de olmalı. Melankoli varsa ben de varım. I'm a melancholy man, that's what I am and I can't help it...
  • Çılgın bir projem var. Gerçekleştiği takdirde paylaşacağım. Aslında gerçekleşmediği takdirde paylaşmam daha doğru sanki, böyle deyince bilemedim birden.
  • Ben eskiden bu bloga - bu bloga değil de daha çok eski bloga - sinema üzerine yazardım. Şimdi sinemada izlediğim son filmi dahi hatırlamıyorum. The Hobbit'i izlediğimi biliyorum, sonrası meçhul...
  • DVD'ye para basmaya devam ediyorum ama onlar da sadece rafları süslüyor artık.
  • İzlediğim dizilerin neredeyse tamamı da bitmek üzere ve yeni bir diziye başlamak çok angarya geliyor.
  • Dün gece rüyamda Fatma Girik'tim. Rüyamda bile ancak Fatma Girik olabiliyorum, durumun vahametini anlamanız bakımından hani...
  • Neyse, onu bi' ara ş'aparız...

Pazartesi Notları #136

Posted by Anıl | Posted in | Posted on 23:25

0

  • Haziran ayında Kojima yine büyük bir sürpriz yapacak: Metal Gear Solid Legacy Collection! Üstelik bu defa MGS1 gibi bir efsaneyi de yeniden oynama şansına erişeceğiz. Tabii ki "Only on PlayStation."
  • Didier Drogba'sız geçen günlerin vay canına yanayım!
  • Allah Fatih Terim'i de başımızdan eksik etmesin.
  • Geçtiğimiz hafta içinde Dexter'in final sezonuna ait ilk görüntüler yayınlandı. "Sonun Başlangıcı" sloganının göze sokulduğu tanıtımda Debra'nın Dexter'a yanlış kişiyi öldürdüğünü söylemesi de son sezonda bizi neyin beklediğine dair güzel bir detaydı.
  • Artık Sivas Caddesi de yok zaten :'(

Pazartesi Notları #135

Posted by Anıl | Posted in | Posted on 21:35

0

  • Pinhani'nin son albümünde yer alan "Ya Sen Olmasaydın" adlı parçanın etkisinden bir türlü çıkamıyorum. İyi ki varsın Pinhani! Ağzımıza sıçıyorsun ama bu da bir şeydir neticede.
  • The Hobbit: An Unexpected Journey de DVD ve Blu-Ray seçenekleriyle raflardaki yerini aldı. Yüzüklerin Efendisi'nin DVD'sine sahip olabilmek için bir sene beklediğimizi düşünürsek özellikle bu alanda son 10 yılda çok şey değişmiş. Evet.
  • İstanbul'da hava 10 gündür kötü olmayaydı iyiydi.
  • Galatasaray cephesinde de işler yolunda çok şükür. Takıma güvenim sonsuz olsa da masa başı oyunları sebebiyle şüpheye düşüyorum. Yâr etmeyecekler gibi geliyor mutluluğu. Yine de Orduspor ve Mersin İdman Yurdu maçları gösterdi ki bizim adımız Tatar Galatasaray ve biz bu oyunu bozarız!
  • Pringles hakkında şöyle bir şey okudum ve hak verdim: "Dünyada hava satmayan tek cips markası"
  • Sivas Caddesi... Güzel yermiş diyorlar...

Pazartesi Notları #134

Posted by Anıl | Posted in | Posted on 20:05

0

  • Jalapeno güzel şey. Kühne'nin piyasaya sürdüğü cam kavanozlar tercih edilmeli.
  • God of War: Ascension nihayet çıktı. Oynamak içinse önümüzdeki hafta sonunu beklemek zorunda kalacağım, o ayrı.
  • The Walking Dead kadar angarya gelen bir dizi daha hatırlamıyorum. Sıralamaya koyacak olsam "The Walking Dead: The Game > The Walking Dead çizgi roman > The Walking Dead dizi" derim. Dizi öylesine boka sarmış durumda ki hâlâ neden takip ettiğime anlam bile veremiyorum.
  • Gelmiş geçmiş en etkili uyandırma servisi hiç kuşkusuz Chop Suey'dir.
  • Akbank da iktidarın resmi bankasıymış gibi gelmiyor mu size?
  • Kendini intihar etmek gibi bir saçmalık var ya hani, İngilizler de "self-suicide" diyorlar mıdır?
  • Teenage Mutant Ninja Turtles yeni hâliyle ekranlarda. Eski hâline aşina olan biz 90'lı yılların çocukları rahatlıkla burun kıvırabiliriz. Yeni nesil şu çizgi diziyi görüp de "Ninja Kaplumbağalar da bu muymuş?" demez umarım.

Pazartesi Notları #133

Posted by Anıl | Posted in | Posted on 20:35

0

  • Hızlı bir ay oluyor benim için. Yeni bir iş, yeni filmler, yeni albümler, yeni kitaplar, yeni bir ikamet, yeni oyunlar... Bu blog da hâlâ yeni benim için. Kültür Sepeti unutulmadı tabii ama oydu eski olan.
  • Son bir haftayı Taxim Trio'nun Cafe de Beyoğlu 1 adlı albümünü dinleyerek geçirdim. Biraz tersten gidiyor olacağım ki ilk önce üçüncü albümü edinmiştim. İkinci albümü de en son alırım artık.
  • Yalnız geçtiğimiz günlerde çıkan ve bana göre son on yılın albümü olan The Next Day ile daha bir haşır neşir olacağım gibi.
  • Bu hafta God of War'un yeni oyununun piyasaya çıkacak olması bakımından da ayrı bir öneme sahip. Kratos'un gazabı üzerinize olsun!

Pazartesi Notları #132

Posted by Anıl | Posted in | Posted on 10:00

0

  • Kışı resmi olarak sonlandırdık. Bu ay, 10 yıllık bir aranın ardından, David Bowie'nin yeni albümü raflardaki yerini alacak. Bunun verdiği heyecan büyük.
  • How I Met Your Mother'ın son yayınlanan bölümü sırf Weekend at Bernie's gibi bir filmi hatırlatması bakımından dahi özeldi.
  • Bu arada, gitti güzelim Playbook.
  • İnsanın beyin ölümü ve bedensel ölümü dışında artık bir de Twitter ölümü var.
  • Lost'u tiye alan güzel bir video'ya rastladım. Kült dizinin RPG'si olsa nasıl olurdu sorusunun cevabı aranmış bir nevi.
  • Dahi anlamındaki "de"nin ayrıl yazılmaması kadar rahatsız eden bir diğer kullanım da "ne .... ne de ...." kalıbının sonunu olumsuzluk ekiyle tamamlamak olsa gerek.

Pazartesi Notları #131

Posted by Anıl | Posted in | Posted on 16:20

0

  • PlayStation4'ün resmi olarak duyurusu yapıldı. Her ne kadar oyun konsollarında yeni nesil için henüz erken olsa da Sony, Microsoft'tan hızlı davranma yolunu seçmiş gibi görünüyor. Oyunlarda grafik bakımından aşırı bir gelişmeye rastlanamayacak olsa da PS4 sosyal medya ile sürekli etkileşim hâlinde olma imkânı sunarak ürünü pazarlamayı düşünüyor gibi. DualShock4 ise adeta evrim geçirmiş. Artık oyunlara sinirlenip kolu duvara fırlatmak sağlam bir kıç isteyecek.
  • Game of Thrones'un yeni sezonunun başlamasına çok az kala torrent kullanmayı bilmeyenler için CNBC-e'den güzel haber geldi. Dizi ABD'de yayınlandıktan sonra 24 saat içinde CNBC-e ekranlarında olacak. Tabii cinsellik ve şiddet gibi öğeleri had safhada kullanan bir diziyi sansür süzgecinden geçirilmiş hâlde izlemeyi kabul etmeyeceğim için ben yine torrent'e saldıracağım.
  • ATV binasında da grev yıllardır devam ediyor sanırım. O pankart bir türlü inmedi oradan.
  • Unutmak değil de hatırlayamamak çok koyuyor adama. Unutmak ayrı bir çaba gerektirmez ama hatırlamak öyle değildir. Gözlerini kaparsın; anıları, nesneleri, yüz hatlarını, sesleri zamanın süzgecinden beyne iletmeye çalışırsın ama ne kadar istesen de o resmi canlandıramazsın. Bunun üzüntüsü başka hiçbir şeyde yok.
  • Kravat bağlamak değil de kravat ayarı yapmak daha bir dert.
  • Mozart deyince aklına BRC ve Ceza gelenler, azalarak bitin.
  • Gülhan Şen geçtiğimiz hafta yayınlanan programında bir kelebek için "Can I put my name to it?" gibi bir soru cümlesi kurdu. Ya yaa...
  • Oscar Pistorius da tutuksuz yargılanmak üzere kefaletle serbest bırakılınca Güney Afrika Cumhuriyeti'nin de bizimki gibi bir muz cumhuriyeti olduğunu anlamış bulundum.
  • Goodreads.com. Böylesine muazzam bir siteyi bu denli geç keşfetmiş olmam benim ayıbım olsun. Ayrıca çekinmeyin canlar, gelin arkadaş olalım.
  • Geçtiğimiz sezon tam anlamıyla hayal kırıklığı yaratan Algida bu sezon biraz daha iddialı görünüyor. Nar aromalı ve espresso aromalı iki yeni Magnum fevkalâdenin de fevkinde olmuş.

Pazartesi Notları #130

Posted by Anıl | Posted in | Posted on 12:00

0

  • Arkadaşlar arası futbol muhabbetlerinde kurulan rüya takımın ileri ucuna mütemadiyen yazılan bir isimdir Didier Drogba. O artık Galatasaray forması giyiyor, Galatasaray formasıyla gol atıyor. Hiç bölünmesini istemediğimiz bir rüyada gibiyiz. Artık muhabbetlerde Drogba'nın hazır olup olmadığını, önümüzdeki maçta sahada olup olamayacağını tartışıyoruz. Sonra bir an duruyoruz ve soruyoruz kendimize "Abi biz ne yapıyoruz?" diye. Drogba gerçekten Galatasaray'da...
  • How I Met Your Mother jeneriğindeki fotoğrafların üzerlerinde oynanmamış hâllerini merak ediyorsanız hepsi burada.
  • İstanbul Anadolu yakasında faaliyete geçmişler... Köpeğinizi gezdirecek vaktiniz yoksa arıyormuşsunuz sizin yerinize köpeğinizi gezdiriyorlarmış. Kendilerine çok yaratıcı(!) bir isim bulmuşlar: Köpek Gezdiricileri.

Pazartesi Notları #129

Posted by Anıl | Posted in | Posted on 17:30

0

  • Bugün öğrendik ki şartlar olgunlaştığında Papa bile istifa edebiliyor. Ne demokrat mezhepmiş!
  • Google Maps'e girip Shire'den Mordor'a yol tarifi istediğinizde karşınıza "Kimse öyle kolayca Mordor'a giremez" yazısının çıktığını biliyor muydunuz?
  • THY herkesten bir perde toplasaydı rahatlıkla tüm hosteslerini giydirebilirdi. Dilek Hanif'in uğraşmasına gerek yoktu. Aslında düşününce, pek de uğraşmamış...
  • Mahalle maçlarında Akula Vuruşu deneyip de nice pozisyonları heba ettiğim doğrudur.
  • Şu uzay/bilim programlarının konuşulanlardan bir halt anlamasam da her defasında mala bağlarcasına beni ekrana kitlemesine kaç puan?
  • Steven Tyler gibi bir adamdan Liv Tyler gibi bir melek nasıl çıkmış anlam veremiyorum.
  • Last.fm'de Pyotr Ilyich Tchaikovsky turnede görünüyor. Garip şeyler bunlar.
  • Yılların Gülgün Feyman'ının Antalya'da yayın yapan bir yerel TV kanalında ana haber bülteni sunduğunu biliyor muydunuz? Artık biliyorsunuz.
  • Ve son olarak: O kız evlenmiş mi?

Pazartesi Notları #128

Posted by Anıl | Posted in | Posted on 10:00

0

  • İnsan bazı ürünleri çok tüketince bir süre sonra o üründen soğur ya, Eti Brownie Intense'i bu kategorinin dışında tutmakta fayda var.
  • Boza içmek denmemeli bence, boza basbayağı yenilebilen bir şeyken...
  • Supernatural'ın son bölümü (S08B12) çok iyi olmuş, çok da güzel iyi olmuş, ta'am mı? Zamanda yolculuk da her daim satar.
  • Yüzüklerin Efendisi ve Lost'tan aşina olduğumuz Dominic Monaghan'ın yer aldığı belgesel Dom's Wild Things 7 Şubat'tan itibaren Türkiye'de de Animal Planet üzerinden izlenebilecekmiş. Güzel haber!
  • Dexter'ın final sezonunun da haziran ayına çekildiğini söylemiş miydim?
  • Söylemişolabilirimemindeğilim.
  • Bir Demet Tiyatro yeniden çevrilse yok izlenir bence. Yok izlenmek benim türettiğim bir deyim olabilir; "yok satmak"tan geliyor olsa gerek. Neyse, Pala Şamuran'ın Ellerimde Çiçekler performansı da unutulmazdı.
  • Tek bir portakalın kabuğundan iç içe geçmiş iki halka yapabilen bir adam tanımıştım. Bence yetenek o'ydu Türkiye!
  • How I Met Your Mother'da gelecek sezon sona erecekmiş. Bunu bir de "anneyi de ifşa edeceğiz" vaadiyle duyurdular. Etmezseniz kan çıkardı artık.
  • Cipso'nun şu aralar televizyonda dönmekte olan reklamlarına bakınca ürünün sadece erkekler tarafından tüketilmesi bekleniyormuş gibi bir algı oluşuyor. Ha, diyorlarsa ki; "biz bunu erkeklere satacağız, sadece onlar yesin", o ayrı.

Pazartesi Notları #127

Posted by Anıl | Posted in | Posted on 14:00

0

  • Grup Yorum konserine gitmenin cezası 21 yılmış. Bu demek oluyor ki konsere gitmek çocuğa tecavüzden çok daha ağır bir suç.
  • Pınar Selek de üç defa beraat ettiği davadan müebbet yedi. Yargı açık açık "bakın kaderiniz bizim elimizde, biz ne dersek o" mesajı verdi.
  • Her kış kar kıyamet koptuğunda Antalya veya Bodrum sahillerine bağlanıp denize giren, parklarda uzanan insanları haber yapmaktan bıkmadık bir türlü.
  • Yani her sene kendini tekrar eden haberleri, kendi ağzına işeyen maymunları, insanı ısıran köpekleri çıkarsak ana haber bültenlerimiz çok rahat 15 dakika sürecek.
  • Geçtiğimiz hafta başbakanın ağzından "Ya sev ya terk et" çıktı. Hem halklar arasında barış mücadelesi verip, hem de beğenmeyeni dışlamak nasıl bir mantık çerçevesine oturuyor, ben çözemedim.
  • Birgül Ayman Güler'e ne demeli? Kendisinin söylemleri sadece bu ülkede değil, her yerde demokrasiye inanmamak için çok açık bir neden. Dünyanın neredeyse tamamı seçilmişlere görev verdikleri, onların da kendilerini temsil ettiği yanılgısı içinde... Bunda suç biraz da bizde. Kimse seçeceği insanı tanımıyor, tanımaya çalışmıyor. Öyle olsaydı bugün Birgül Ayman Güler ve onun gibilerinin Meclis'te işi olmazdı.
  • İzmirli kafası diye bir şey de var. Buna bir ara değinirim.
  • Yeni bakan atamalarında en çok göze çarpan isim Muammer Güler oldu. Dink cinayetindeki tutumunun üstüne Ogün Samast'ı bakanlık müsteşarlığına atamak yakışırdı devletimize.
  • Ray Bradbury'nin Fahrenheit 451'inin zamanının ne denli ötesinde bir distopya olduğunu geçtiğimiz hafta başında bir kez daha gördük. Bilmeyene kısaca özetlemek gerekirse; son derece baskıcı bir rejimde kitaplar yasaklanmıştır ve itfaiyenin görevi artık söndürmek değil yakmaktır; kitapları yakmak. Galatasaray Üniversitesi'nde çıkan yangını karadan ve denizden müdahale etmesine rağmen saatlerce kontrol altına alamayan itfaiye de bundan farklı bir şey yapmadı. Çoğunluğu başka bir kopyası dahi bulunmayan kitaplardan oluşan 6000 kitaplık kütaphane yandı, bitti, kül oldu.
  • Best.fm olmasaydı Gökhan Özen'in Farzet yorumu bu denli etkili olmazdı.
  • Yekta Kopan da ne samimiyetsiz adam yahu.
  • Bu ülkede hiç mi güzel şey olmaz diye soran kişi, hey, sana söylüyorum; hayır, olmaz.

Pazartesi Notları #126

Posted by Anıl | Posted in | Posted on 10:25

0

  • Bu yaşıma geldim hâlâ çocuk gibi çikolata/tatlı tüketiyorum. Artık bu durum öyle bir hâl aldı ki önünü alamıyorum. Metabolizmamın isyan etmesi yakındır.
  • Epeyce uzun bir aranın ardından yeniden Worms Armageddon oynamaya başladım. Bunca yıl sonra bile ara ara yeniden oynatabiliyorsa kendini zamanının çok ötesinde olmasındandır.
  • Reklamlarda "Aşım var" diye haykıran çocuklar insanı çocuktan usandırır.
  • Çocukluğumuzdan bu yana aşina olduğumuz bazı yüzlerin aramızdan hiçbir zaman ayrılmayacağını düşünürüz zaman zaman. Bu Barış Manço'da da böyleydi Kemal Sunal'da da... Her ne kadar arkalarında bıraktıkları eserlerle biz onları hâlâ yaşayabiliyorsak da oralarda bir yerlerde olmadıklarını bilmek biraz buruk kılıyor insanı. Mehmet Ali Birand da o yüzlerden biriydi. Ne zaman kendimi bilmeye başladım bilemiyorum ama o vakitten bu yana neredeyse her gün bir şekilde sesi kulağımıza çalınan bir karakterdi. Bu vesileyle yaşam ile ölüm arasındaki en küçük ayrıntının da bilinen geçmiş zaman ekinden ibaret olduğunu bir kez daha kavramış bulunuyorum. Neyse... Sosyal medyanın popülaritesini artırmasıyla mertlik kavramının zedelendiğinden dem vurulur ya hani Birand'ın vefatının ardından sosyal medya mecralarını takip edenleri pek de hoş olmayan yorumlar karşıladı. Anadolu uygarlığı kendisini var eden değerlere yüz çevirir oldu. Bu topraklarda düşman da olsa vefat edenin evine taziye ziyaretine gidilir, bir felaket için "düşmanımın başına vermesin" temennisinde bulunulur, hepsinden öte ölünün ardından konuşulmaz; her daim "iyi bilinir..." Demem o ki; ölmüş birinin ardından  "toprağı bol olsun" demek varken neden insanlar taziye mesajlarına ısrarla "Sevmezdim ama..." ile başlar ki?
  • Demirkırat ve 12 Eylül belgesellerini ilgiyle takip ettiğimi hatırlıyorum. Bugün Soner Yalçın ve Can Dündar gibi isimleri beğenerek takip ediyorsam bunda da payı vardır. Ayrıca büyük de bir Galatasaraylı'ydı... Ben kendi adıma hep iyi hatırlayacağım. Ruhu şad olsun.

Pazartesi Notları #125

Posted by Anıl | Posted in | Posted on 10:00

0

  • Kış geldi ya ne kadar montum varsa hepsinin de cebini kontrol ettim ve para bulamadım. Normal şartlarda bir sene önce o montlardan birinde para unutmuş olmam gerekiyordu.
  • Dexter'ın yedinci sezonu sonlandığından beri izleyecek bir şey bulma konusunda sıkıntı yaşıyorum. How I Met Your Mother, Supernatural ve The Walking Dead'in sezon arası verdiğini de hesaba katarsak... Game of Thrones başlasın da hele bir.
  • Bu arada geçtiğimiz cumartesi günü Dexter'ın final sezonunun eylül ayından haziran ayına çekildiği müjdesini aldık. Dexter'a beklenenden üç ay daha erken kavuşacağımız anlamına geliyor bu. Mayısta Game of Thrones'u bitirip, Dexter'a başlarız artık. Güzel bir süreç olacak.
  • O değil de Buz ve Ateşin Şarkısı'nın üçüncü cildi olan Kılıçların Fırtınası'nın finalinden sonra favori karakterimin neden Tyrion Lannister olduğuna bir kez daha cevap bulmuş oldum. Lannisterlar'dan günahım kadar nefret etsem de en sevdiğim karakterin bu aileden çıkmış olması da ilginç gibi görünebilir ama hiç de öyle değil.
  • "That was the worst thing you could have said, sweetling."
  • Telefon taşıyan ama telefon kullanmaktan hiç ama hiç hoşlanmayan biriyim. Öyle ki evde bulunduğum zamanlarda genellikle telefonun sesini kapatıp bir köşeye atarım. Daha sonra arayan numaralara fazlasıyla geri dönmemekle ünlüyüm. Sevmiyorum telefon konuşmalarını. Tabii gelen arama hayat memat meselesi de olabilir ama şu güne kadar olmadı çok şükür. Eş dosttan gelen "bir sesini duyalım dedik" temalı konuşmalara da hiç katlanamıyorum. Sırf bu huyum yüzünden pek çok yakın arkadaşımla arama mesafe girdi maalesef. Bu demek değil ki ben onları sevmiyorum, artık onlara değer vermiyorum... Zorda kalsalar yine koşa koşa giderim ama işte sevmiyorum, sevemiyorum bir türlü formalite telefonları. Ha, siz şimdi derseniz ki "Telefonlarına bile bakmadan zorda olup olmadıklarını nereden bileceksin?" yemin ediyorum gider duvara kafa atarım. Demeyin o yüzden.
  • İnsanın girdiği her evde o eve ait kokuyu algılayabilmesi fakat kendi evine ait kokuyu bir türlü algılayamaması...
  • Kim Milyoner Olmak İster'in samimiyetine kesinlikle inanmıyorum.
  • Mario Levi de Twitter'a gelmiş.
  • "Bence temelde ikimiz de dinsiziz. Sadece ben, senden bir tane fazla dini daha reddediyorum. Sen diğer tüm olası dinleri neden reddettiğini anladığın zaman, benim de neden senin dinini reddettiğimi anlarsın." demiş Stephen Roberts.
  • Kış da iyiden iyiye kendini hissettirmişken herkes içlik giyse HES'lere gerek falan kalmaz.
  • "Durdum baktım arkandan, sen giderken
    bana bir hoşça kal bile demeden, giderken
    İnsan neler duyar anladım o zaman
    can alıp başını benden giderken"


    Ataol BEHRAMOĞLU

Pazartesi Notları #124

Posted by Anıl | Posted in | Posted on 10:00

0

  • Geçtiğimiz haftanın en dikkat çeken gündem maddesi hiç şüphe yok ki Fareler ve İnsanlar ile Şeker Portakalı adlı kitaplar hakkında açılan soruşturmalardı. İşin çok daha vahim kısmı Fareler ve İnsanlar'ın öğretmenler tarafından "uygunsuz" bulunmasıydı. Şeker Portakalı'nın da bir çocuk kitabı olduğunu unutmamak gerek. Bununla kalmasınlar... Çavdar Tarlasında Çocuklar'ı insanları tembelliğe ve boşvermişliğe ittiği için, Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler'i prenses öpülerek uyandırıldığı için - ki hafifçe dürtülseydi uyandırılmaya yeterdi - Küçük Prens'i Atatürk'ü diktatör olarak gösterdiği için ve Fahrenheit 451'i de yakın gelecekti Türkiye hakkında ipucu verdiği için yasaklamalılar. Hatta Fahrenheit 451'i toplatıp yakarlarsa daha bile ironik olabilir.
  • Geçtiğimiz günlerde bir ilkokulun bahçesine asılan "Değerlerimiz" tabelalarına şahit oldum. Millet olarak değerlerimiz arasında "vatanseverlik, kadirşinaslık, insan sevgisi vs..." yer alıyormuş. Rastlayan?
  • Nescafe dediğimiz içecek bence en iyi içecekler arasında ilk bire rahatlıkla girer.
  • Her sene olduğu gibi bu sene de yılbaşı çığırkanları dört bir yandan fırladılar. Taksim'in orta yerinde secdeye kapananı da vardı, mahalle sakinleri imzasıyla "Ey Müslümanlar, Hristiyanlara ait yılbaşını kutlamayalım" pankartı hazırlayanlar da... Başımız ağrıdığında Hristiyan'a ait Aspirin'i içelim, Hristiyan icadı otomobille yolları kısaltalım ama Hristiyan'a ait(!) yılbaşını kutlamayalım. Tamam, onu şeyapalım bi' ara...
  • Şanlıurfa'daki bir ilköğretim okulunda bulunan 133 öğrencili sınıfı görmeyen/duymayan kalmamıştır sanıyorum. "Eğitimde tablet devri"ne girdik, gözümüz de boyandı bir güzel, eyvallah, ama şu öğrencilerin öncelikleri başka be devletlim! Doğu illerinde eksi bilmemkaç derece soğukta artık hurdaya dönmüş pencerelere ve kapılara sahip okullar tableti ne yapsın?
  • Last.fm 15 Ocak tarihinden itibaren geçerli olmak üzere Amerika kıtası dışında kalan ülkelere internet radyosunu kapatacağını bildirdi ve bizleri çok üzdü.
  • Eski kitap kokusu diye bir şey var.
  • Elektrikli sobanın durduk yere "çııınn" diyerek ses çıkarması dünyanın en korkunç şeylerinden biri.
  • Devrik cümlelerin kulağa kurallı cümlelerden daha güzel geldiği de bir başka gerçek.
  • "Şimdi kılıksızım, fakat
    borçlarımı ödedikten sonra
    ihtimal bir kat da yeni esvabım olacak
    ve ihtimal sen
    yine beni sevmeyeceksin.

    Bununla beraber pazar akşamları
    sizin mahalleden geçerken,
    süslenmiş olarak,
    zannediyor musun ki ben de sana
    şimdiki kadar kıymet vereceğim?"


    Orhan VELİ

Pazartesi Notları #123

Posted by Anıl | Posted in | Posted on 11:50

2

  • Geçtiğimiz hafta How I Met Your Mother'ın en azından bir sezon daha süreceğinin haberini aldık. Her ne kadar ülkemizde diziyi takip edenlerin büyük bir kısmı artık kabak tadı verdiğinden şikayetçi olsa da ben biraz farklı düşünüyorum. Evet, zaman zaman gerçekten kötü bölümlerle karşımıza çıkıyor ama karakterleri öylesine benimsemişiz ki artık bittiği an büyük bir boşluk yaratmasından korkuyorum. Yani Lily, Marshall, Barney, Ted, Robin artık ailemizden biri gibi olmuş. 8 sene yahu, dile kolay... Zaman zaman aile bireylerimizle de anlaşamadığımız anlar oluyor ama yanımızdan ayrılsınlar istemiyoruz. Hah işte, bu biraz da ona benziyor.
  • Son zamanlarda duyduğum anda sinirlerimi tepeme çıkaran bir reklam var. TT Net'in konuşan martılı reklamından bahsediyorum tabii ki. "Asıl siz özgürsünüz arkadaşım" dediği an televizyona en azılı düşmanımmış gibi bakıyorum.
  • Yıl olmuş 2013, Amerikan sineması hâlâ "işlemediği bir suç yüzünden hapse giren ana karakter" temalı filmler çekiyor. Yapmayın!
  • Muayenehanelerin bekleme odalarında hâlâ 10 sene öncenin dergileri mi bulunuyor acaba?
  • The Walking Dead'in çizgi romanını da dizisini de düzenli olarak takip ediyorum ama rahatlıkla söyleyebilirim ikisi de serinin video oyunu kadar başarılı değil. Oyunun senarist ve yapımcı koltuğunda yine Robert Kirkman var. Daha ayrıntılı bir yazı yazacağım ilerleyen günlerde.
  • Yani şimdi Amerika'da Sabahattin Zaim Üniversitesi vardı da Mark Zuckerberg mi gitmedi?
  • 2012 nihayet bitiyor. Geriye dönüp baktığımda - 12 Mayıs akşamı hariç - hiçbir şekilde mutluluk getirmemiş bir yıl oldu. Ebediyen çok insan kaybettim. Hayat bundan sonra çok daha zor olacak, biliyorum. Belki her gelen yıl bir öncekinden daha kötü izler bırakacak. Belki de 2012 kötü geçecek yıllar zincirinin ilk halkasıydı.
  • "Bir yanım tuz
    bir yanım şeker;
    tuzdan yanayım.
    Bir yanım toprak
    bir yanım deniz;
    denizden yanayım.
    Bir yanım ben
    bir yanım sen;
    senden yanayım..."


    Bedri Rahmi Eyüboğlu

Pazartesi Notları #122

Posted by Anıl | Posted in | Posted on 16:30

0

  • Son zamanların en güzel pazartesi günü bugün. Tabii ki bir sebebi var bunun. Dün gece saat 22.00 sularına doğru zihninizi bir zorlayın. Cevabı bulmak zor değil ;)
  • Uzun süredir Blogger'dan e-posta kutuma yağan spam yorumları engellemekten bıkkınlık gelmişti. Öyle ki yorum yapmayı kaldırmayı bile düşünmüştüm. Geç de olsa bunun önüne geçebilecek çözümü buldum. Spam yorumlardan kurtulmanın en basit yolu yorum ayarlarından kelime doğrulama seçeneğine bir "tik" atmak. Huzura erdim yeminle...
  • Bugün itibariyle Dexter'ın 7'nci sezonuna da nokta koyuyoruz. Anti-kahramanımız için işler içinden çıkılmaz bir boyuta erişecek gibi görünüyor.
  • The Hobbit: An Unexpected Journey'i vizyona girdiği gün izleme şansım oldu. Ben beğendim açıkçası. Özellikle Sauron'un Dol Guldur'dan atılması hikâyeye güzel yedirilmiş. Filmle ilgili ayrıntılı bir yazıyı ilerleyen günlerde blogda paylaşmayı düşünüyorum.
  • MHP Ankara Milletvekili Özcan Yeniçeri, TRT'nin önümüzdeki sene için aldığı Eurovision'a katılmama kararı üzerine "Türkiye'nin öncülüğünde Avrasyavizyon adında bir yarışmanın kurulması" önerisinde bulunmuş. Ayrıca yarışmaya katılacak ülkelerin Türkçe şarkılar söylemesi kuralını da eklemeyi unutmamış. Böyle bir projenin hayata geçmesi durumunda sponsoru da Samanyolu TV olur sanıyorum ki!
  • "Öyle bir ağlasam,
    öyle bir ağlasam ki çocuklar
    size hiç gözyaşı kalmasa.
    Öyle bir aç kalsam,
    öyle bir aç kalsam ki çocuklar
    size hiç açlık kalmasa.
    Öyle bir ölsem,
    öyle bir ölsem ki çocuklar
    size hiç ölüm kalmasa..."


    Aziz NESİN

Pazartesi Notları #121

Posted by Anıl | Posted in | Posted on 12:00

0

  • Üniversite yıllarındaki ders notlarım, yazdığım makaleler; Mario Levi'nin Yaratıcı Yazarlık dersi için istediği denemeler ve öyküler hâlâ bilgisayarımda mevcut. Geçtiğimiz günlerde can sıkıntısından bilgisayarı kurcalarken şöyle bir göz atma fırsatım oldu. Ders notlarım değil ama Mario Levi'nin dersleri için hazırladığım çalışmaların pek çoğunu aşırı bir özensizlikle yazmış olduğumu fark ettim. Şimdi olsa utanırdım o yazıları teslim etmeye.
  • Banyo sabununu duş jeline tercih ettiğim doğrudur.
  • Bir gün öleceğimi düşündükçe tekrar yapamayacağım için üzüntü duyduğum şeylerin başında Yüzüklerin Efendisi'ni tekrar okuyamayacak olmam geliyor. Gerisini aklıma geldikçe söylerim...
  • "Öteki dünya" diye bir şey varsa kesinlikle Orta Dünya gibi olmalı. Shire cenneti, Mordor cehennemi olabilir pekâlâ.
  • Ha, bu arada... Metis Yayınevi iyi ki var!
  • Fazıl Say'ın kalıp da Cüneyt Özdemir'in gitmiş olması ne kadar da ironik.
  • Halkın bankası olduğunu iddia eden bir bankanın ayrıcalık dağıtacağına dair yaptığı reklam filmi de en az bir önceki madde kadar ironik.
  • Muhteşem Yüzyıl, 2013 yılında yasaklanacakmış. Oldu olacak Samanyolu TV'deki ibretlik(!) hikâyeler de aynı kaderi paylaşsın. Nihayetinde o dizilere konu olan olağanüstü olaylara maruz kalanıyla karşılaşmadık henüz. Aynı mantıkla hareket edecek olursak bunun da adı insanları yanlışa yönlendirmek. Ben yapımcıların yerinde olsam dizi yayından kaldırılana kadar Süleyman'ı her türlü şaklabanlığa alet ederim. Hem doğru dediğimiz şey ne ki?
  • 1944 yılından bu yana İstiklâl Caddesi'nde hizmet veren İnci Pastanesi artık yok. Zabıta zoruyla boşaltılan pastaneden geriye sadece anılar kaldı. Baktığınızda geride bırakılan birkaç yılda Beyoğlu'nu Beyoğlu yapan değerlerden İstiklâl Kitabevi, Alkazar Sineması, Emek Sineması kapatılmış; bunların yerine caddenin tarihi dokusunun içine eden D&R'lar, Demirören Alışveriş Merkezi, sponsorlu sinema salonları açılmış... Bugün de İnci Pastanesi'ni zabıtalar eşliğinde boşaltıyorlar; muhtemelen yerine kısa bir süre içinde Starbucks kondururlar. Yıllardır sosyalistleri, komünistleri terörist olarak yaftaladılar. Peki şimdi biraz daha zenginleşmek uğruna tarihe, insanların hatıralarına tecavüz etme hakkını kendinde bulan kapitalist zihniyetin yaptığı terörizm değil de nedir?
  • Çocukluğumuzla özdeşleşen çizgi dizilerimiz vardı bizim. Ninja Kaplumbağalar, Küçük Golcü, Taş Devri, Looney Tunes, Tom ve Jerry, Scooby Doo, Laff A Lympics ilk aklıma gelenler... Özellikle cumartesi ve pazar sabahlarını iple çekmemizin yegâne sebebiydi bunlar. Güzel günlerdi... Günümüz çocuklarının yaratıcılıklarına katkıda bulunabilecek tek yapımsa maalesef Pepee! Artık o da ne kadar katkı sağlayabilirse. Bugünün çocuklarından yıllar sonra "Bizim zamanımızda bir Pepee vardı" cümlesini duyacağız. Vah ki ne vah!
  • The Truman Show psikolojisi diye bir şey gerçekten var. Uzun süredir ciddi ciddi bunu hissediyordum ama başıma son gelen olay "Yok artık" dedirtti. Yani bazı anlarda izlendiğim duygusuna kapıldığım ya da girdiğim bir mağazada az evvel mırıldandığım şarkının çalması sıklıkla karşılaştığım şeyler olduğu için artık alıştım bu durumlara. Fakat geçtiğimiz günlerde sokakta kolumdan tutup "Anıl sen misin?" diye soranıyla da ilk kez karşılaşıyorum. Bu olayı garip bulmamın sebebiyse kolumdan tutan adamın bir an sonra "Pardon, başka biriyle karıştırdım, kusura bakmayın" demiş olması. Hayır yani sokakta tutup çevirdiğiniz kaç kişinin adı Anıl olabilir ki? Ayşe, Fatma, Mehmet, Ahmet kadar yaygın bir isim değil nihayetinde! Bu hayat sadece bana oynanan bir oyunsa çıkın artık, hiç komik değil!
  • "Sızım sızım
    aşksızım

    Geçen gün Figen telefonda bana:
    'Aşk var mı?' dedi
    'yok,' dedim
    'aşk sana çok yakışıyor,' dedi.

    Sesi yalansız, saydam
    bu nedenle daha çok işleyen sızı

    'Keşke olsa,' dedim
    olacak yerlerim azaldıkça
    sızım sızım

    Telefonu kapattıktan sonra
    bütün aşklarımla yalnız kaldım"


    Murathan MUNGAN