The Last Goodbye

Posted by Anıl | Posted in , | Posted on 22:41

0


The Hobbit hiçbir zaman favori öykülerimden biri olmadı. Fakat bildiğim en eşsiz öyküye "prolog" vazifesi görüyor oluşundan mütevellit nazarımda yeri her daim ayrıdır. Her ne kadar Peter Jackson'ın The Lord of the Rings yorumunu oldukça beğenen ve kitapların sinemaya aktarılabilecek en iyi şekilde aktarılmış olduğuna inanan kesimin bir ferdi olsam da yönetmenin The Hobbit işi için aynı hisleri beslediğimi söyleyemeyeceğim. The Hobbit'in Tolkien tarafından - her şeyden önce - çocukları için yazılmış bir masal olduğunun altını çizmek gerek. Hâliyle üç-yüz-küsur sayfalık bir masaldan 10 saatlik bir film çıkınca paranın kokusunu da her yerden almaya başlıyorsunuz. Öyle ki mali kaygılar yüzünden son filmin adının bile değiştirildiğini unutmamak gerek.

Neyse, konumuz da bu değildi zaten.. Önümüzdeki ay Orta Dünya'ya olan yolculuğumuz son buluyor. Peter Jackson bu 6 filmlik saga'ya son noktayı koyacak şarkı içinse The Last Goodbye'ı seçmiş. Kralın Dönüşü'ndeki solo performansıyla bir nevi kendini kanıtlayıp sonrasında kurduğu müzik grubu ile İskoçya'da kendine farklı bir kariyer kuran Billy Boyd ise şarkının hem besteci hem de güftecisi. Öylesine güzel olmuş ki... Her şeyin sonunda, 18 Aralık akşamı izleyeceğimiz o son sahnede, gözlerimizin dolu dolu olabilmesi için hazırlanmış sanki. Yukarıdaki kolaj ise Peter Jackson tarafından The Hobbit filminin resmi Facebook sayfasında yayınlandı. The Hobbit özelinde Yüzüklerin Efendisi'ne, Orta Dünya'ya ve tüm o eski güzel dostlara veda edecek olmanın hüznüyle...

Frodo: Bir daha onları görebileceğimizi zannetmiyorum.
Samwise: Belli mi olur Bay Frodo? Görürüz belki.

Neyse ki kitaplarımız var...

Neden Bana Aşk Şarkısı Yazan Çıkmaz?

Posted by Anıl | Posted in | Posted on 23:42

0


Çünkü biz de kimseye yazmadık be hacı, o yüzden olabilir pek tabii...

O değil de, bi' ara omzunda ağlayabilir miyim Mazhar abi?

Mehmene

Posted by Anıl | Posted in | Posted on 21:17

0

Hayatlarımızın bir köşesinde hepimiz biraz Kahraman Kıral'ız aslında...

Coward

Posted by Anıl | Posted in | Posted on 00:18

0

Cidden ve oldukça iyi niyetle merak ediyorum; bunca kaygı, dert/tasa, yalnızlık, sevgisizlik, bencillik ve sahtelik varken insanlar nasıl mutlu olabiliyorlar? Gerçek mutluluk diye bir şey nasıl var olabiliyor? Hiçbir insan mutlu olmamalı bence. Bunu gerektirecek bir durum yok çünkü. Alarmı kurulmuş saatler, boşaltılan mesaneler, fırçalanan dişler, takılan boyunbağları, ay sonunda banka hesabına yatan komik rakamlar... Hepsi "adam sansınlar" diye, değil mi ama? Harcımız olmadığı hâlde cebimize giren x paraya karşın 3x para alışveriş yapıp, borçlanmamız sebebi de bu değil mi ayrıca: önemli hissetmek. Hem de hiçbir zaman öyle olmadığımız hâlde. Baştan aşağı zavallı yaşantımıza bakmadan elimizdeki pahalı kahve kutularında, asgari 300 liralık gömleklerde, adını telaffuz dahi edemediğimiz yemekler hazırlayan lokantalarda arıyoruz varoluşumuzu. Çünkü onları elimizde tuttuğumuz kadar önemli olduğumuzun hepimiz bal gibi farkındayız işte. Birkaç saniyeliğine de olsa "beyefendi/hanımefendi" olmak kendimizi tatmin etmek için yeterli oluyor. Kısa bir süreliğine de olsa aslında hiç olmadığımız ve muhtemelen hiçbir zaman da olamayacağımız o kişi olabilmek için dünyadaki zeka belirtisi en düşük tiyatroyu oynamayı seçiyoruz; sahte kimlikler altında.. Sen sahte, ben sahte, o sahte... Sevgiyi de, saygıyı da, çevremizi de oynadığımız rol ve o rolü oynamımıza imkân sağlayan "şey" ile kazanabiliyoruz.

Bir insanın doğumunun kutlanması da ayrı bir sahtelik. Ben vazgeçtim mesela.. Kendim kutlamadığım gibi kutlayana da cevabım yok. Bu da ayrı bir sahtelik çünkü. İnsan kendinden nefret ederken, başkasının kutlamasını ne diye dikkate alsın ki? Nihayetinde tüzel kişilerin gerçek kişilerden daha değer verdiği biri olduğumu söyleyeceğim ve bir şekilde üst paragrafa geri döneceğiz..