tag:blogger.com,1999:blog-9078280159006836012024-02-19T17:55:07.724+03:00Kültür Sepeti 2Anılhttp://www.blogger.com/profile/12198190168869641749noreply@blogger.comBlogger208125tag:blogger.com,1999:blog-907828015900683601.post-33700968495885704002021-04-12T14:20:00.002+03:002021-04-12T16:29:52.755+03:00Memento Mori<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiWKDOtKDhDWxBgfK6Y1JdNqoCCcRcxv_m8-dLx-dunYa6Ubg6R_qL0bvciw1-FFw0i2zLlZdSQyqRMerg7r6N807CbTIBemNpjZBpOAqU8d9QnqCRhpmcfOpEYRa9d0wGc6_uhck-BXe0/s4032/IMG_5193.HEIC" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2268" data-original-width="4032" height="360" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiWKDOtKDhDWxBgfK6Y1JdNqoCCcRcxv_m8-dLx-dunYa6Ubg6R_qL0bvciw1-FFw0i2zLlZdSQyqRMerg7r6N807CbTIBemNpjZBpOAqU8d9QnqCRhpmcfOpEYRa9d0wGc6_uhck-BXe0/w640-h360/IMG_5193.HEIC" width="640" /></a></div><br /> <i>"Ölülere yakılan ağıtlar ölmekle kaybettikleri umutlaradır aslında"</i> diye söyler Berger. Nerede bakımsız bir mezara rastlasam iki seçenek belirir aklımda: Hayatta yakını kalmamıştır ya da yakınları vefasızdır. İkinci seçenek canımı sıkar, ilki içinse bir şeyler yapma isteği doğar.<div><br /></div><div>İnsanların ölümü gözlerinin önünden uzak tutmak için yerleşim birimlerinden ırak, bir bakıma "ötede", kurdukları fakat yine de şehirleri, yolları üzerlerine doğru büyütmekten kaçamadıkları mezarlıkları sıklıkla ziyaret ederim. Çok ama çok uzun zamandır bu böyle. Kimi zaman küçük bir köy mezarlığı, kimi zaman bir ucundan ötekine sıkılmadan saatlerimi harcayabileceğim bir şehir mezarlığı. Hepsinde isimler, kimisinde unvanlar, ikisi arasında nelerin yaşandığı konusunda hiçbir şey söylemeyen iki tarih, bazen temenniler... Onları tanıyanlar için değil aksine benim gibi yabancılar için dikilmiş mermerden künyeler. Her biri kendi hikayesini anlatır insana fakat nihayetinde hepsinin söylediği handiyse aynıdır. Varoluş sancılarımı filizlendikleri yerde kısa süreliğine de olsa kurutmama yardım ediyorlar. Ömrümün kahır içerisinde geçiyor olmasının bir noktada talihsizlik olduğunu ancak her şey istediğim rotada seyrediyor olsaydı dahi yolculuğumun nihai limanının burası olduğunu kırmayan bir dille anlatıyorlar bana. Acele etmemin bir anlamı olmadığını, her zaman bir sonraki gemiyi bekleyebileceğimi söylüyorlar. <i>"Hatırla beni, unutma fakat kendini de ihmal etme"</i> derken farkında olmadan yaşayanların söylediklerinden çok daha fazlası ile dostluk ediyorlar bana. Güzel bir bağ var onlarla aramda. Ben onların bir zamanlar sahip oldukları sevinçlerin, aşkların, kahkahaların, gözyaşlarının, gündelik telaşlarının sonsuz uzayda yok olup gitmesine izin vermiyorum, onlar da beni yokluklarıyla - ya da aynanın öte tarafından bakınca varlıklarıyla - hayatta tutuyorlar. Bu hayatta canlı kalabilmek için onlara ihtiyacım var.</div><div><p></p></div><div>Son ebedi sakininin yerleşmesinin üzerinden belki de 20 sene geçmiş bir köy mezarlığındayım. Sağlıklarında sahip olabilmek için belki de güçlerinin yetmediği o vadi manzarasına sonsuza dek sahip olmanın huzuruyla dinleniyorlar. Sedir ağaçlarının kokusunu ikram eden dağ esintisini ciğerlerime misafir ediyorum. <i>İkram edecek bir şeyim yok, bunu saymam, bu can sıkıcı ruha bir daha konuk olmazsın ama yine beklerim.</i></div><div><br /></div><div>Sayıklamalarım bitmiyor.</div><div><br /></div><div>O esnada üzerinde ot bitmemiş, kuru yapraklarla kaplanmış; bu yeryüzünde hisleriyle hangi zaman aralığında var olduğunu gösteren tarihleri silinmiş bir tanesi <i>"memento mori"</i> diye sesleniyordu adeta. Yanına vardım. Toprağı seyrelmişti. Dağ esintisi sedirlerin kokusuyla nerelere taşımıştı, kim bilir. Belki birkaç toz zerresi hâlâ ciğerlerimde misafirdir, bilemiyorum. Günü geldiğinde benim gibi bir mezarlık gezgininin, ölülerle konuşanın benim mezarıma da yapmasından mutluluk duyacağım gibi baktım ona. İşim bittiğinde yeni açmış papatyalardan serptim üzerine. Ortaokul sıralarında değnek zoruyla öğrenebildiğim tek sure bu gibi durumlarda işe yarıyor. Ben inanmasam da onun bir zamanlar inanmış olabileceği düşüncesiyle okudum bir Fatiha. Sonra ellerimi çırptım. Mezarlık boyunca uzanan sedirlerden birine yaslandım. Başımı kaldırdım ve sordum:</div><div><br /></div><div>- <i>Köklerine komşu bu hayatı hatırlıyor musun? Buraya yerleştiği günü, kim olduğunu, başında ağlayanları, su dökenlerini, sonra ziyaretleri seyrekleşenlerini ve artık hiç gelmeyenlerini? Söyle ona üzülmesin, hayattayken yalnız kalmak daha zor. Yolum düşmez muhtemelen buraya bir daha. Haydi sağlıcakla...</i></div><div><br /></div><div>Sedirin kokusundan son bir nasip için vadiye bakıyorum. Esinti sona ermiş. Ellerimde kalan toprağı üzerime siliyorum. Kabristanın kırılmış, demirden kapısına doğru yönelirken ağzımdaki yegâne kelimeyi tekrar tekrar dillendiriyorum:</div><div><br /></div><div><i>"Memoro, memoro..."</i></div>Anılhttp://www.blogger.com/profile/12198190168869641749noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-907828015900683601.post-47127327945663992962021-04-07T09:25:00.005+03:002021-04-07T09:25:54.860+03:00The Rocket Part That Leaves With Zero Hesitation<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEikrEVZ-ykEhD6eONzUB8i1IVLodGCDxOM-NBOsR_fxBGeNTo-GQMbpQY-GEiYpEJdFNsw_66UrdaRNUMh-cbFqLEGThNQEG2U3jA74R8uMOrdYPl9TGKTvwVd8JV7pD4RsDapcHhXMKjI/s2048/IMG_5302.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1152" data-original-width="2048" height="360" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEikrEVZ-ykEhD6eONzUB8i1IVLodGCDxOM-NBOsR_fxBGeNTo-GQMbpQY-GEiYpEJdFNsw_66UrdaRNUMh-cbFqLEGThNQEG2U3jA74R8uMOrdYPl9TGKTvwVd8JV7pD4RsDapcHhXMKjI/w640-h360/IMG_5302.jpg" width="640" /></a></div><br /><p></p><p><span style="font-size: x-small;">Hayatta bazı şeyler ısrarla olmuyorsa, zorluyorsun ve olmuyorsa, geçen zamana ve onca çabaya rağmen olmuyorsa; hayat sana <i>"Bırak"</i> diyor da sen farkında değilsin sanki. Bırak evladım, bırak.</span></p><p><span style="font-size: x-small;">Olmuyor..</span></p>Anılhttp://www.blogger.com/profile/12198190168869641749noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-907828015900683601.post-39766434630431912292021-03-20T00:14:00.006+03:002021-03-22T16:56:39.752+03:00İtiraf Ediyorum<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjL6_JkoupJ3XWBS4uDeUzTbpFlZnaADp685XLzN5O-urLg0qw_DfASaYNJpJ81eCaEJunQJHiaLRQgNT4Cx3wQRJ9T3SPSvhJg9iCPfBYQ2PlEBaYSLDqyu_YrhwqjmHQ6Z9u-O3jP83A/s500/tumblr_9b1e7dddc13d9cbbaa12f7497fd1145d_4084225d_500.gif" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="281" data-original-width="500" height="360" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjL6_JkoupJ3XWBS4uDeUzTbpFlZnaADp685XLzN5O-urLg0qw_DfASaYNJpJ81eCaEJunQJHiaLRQgNT4Cx3wQRJ9T3SPSvhJg9iCPfBYQ2PlEBaYSLDqyu_YrhwqjmHQ6Z9u-O3jP83A/w640-h360/tumblr_9b1e7dddc13d9cbbaa12f7497fd1145d_4084225d_500.gif" width="640" /></a></div><div><br /></div>İçimi dökmeye geldim.<div><br /></div><div>Beni nefessiz bırakan içimdeki o hiç dinmeyen hezeyanlara kulak verecek birilerine gitmek istedim. Yoktular. Ders zili çoktan çalmış bir okul bahçesi kadar boştu yanı başım. O yüzden buraya geldim. İçimde esen rüzgarların zamanla nasıl da sonu belirsiz bir fırtınaya döndüğünü hissedip ıssız bir adada karaya oturmadan limana yanaşabilmek için geldim. Hiç değilse son bir çabayla artık gece mavisine dönmüş okyanusa bir çapa fırlatıp dibe ulaşmasını ummaya geldim.</div><div><br /></div><div><i>"Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra."</i> der Holden Cauldfield, edebiyat dünyasındaki ruh ikizim. Çavdar Tarlasında Çocuklar'ı ilk kez okuduğumda Holden'in anlatmak istediğini tam olarak kavrayamamıştım. Alıntı yaptığım kısmın üzerinde de pek durmamıştım muhtemelen. Fakat 34 yaşımda, yaşadıklarımın ve yaşayabilecekken yaşayamadıklarımın beni getirdiği noktada, anlamaktan çok bizzat yaşıyorum Holden'i. Neden mi bahsediyorum? Her sabah yataktan sadece gece tekrar yatabilmek için kalkmaktan, acınası problemlerle insanları sıkıyor olma kaygısından, "iyiyim" derken dahi yalan söylemekten bahsediyorum. Her gece sıçtın mavisini görmeden uyuyabilmekten ve nihayet uyuyabildiğinde ise mümkünse uyanmama isteğinden, saatini geçirmemen gereken bir antibiyotik gibi aynı sancılara her gün tekrar tekrar maruz kalmaktan, konfor alanından çıkabilecek cesarete sahip olamamaktan, kalabalık bir odayı boş gösteren olmaktan, dibe vurduğunu sanırken aslında sadece bir dala takıldığını ve az sonra düşmeye devam edeceğini bilmekten bahsediyorum.</div><div><br /></div><div>Tanrı aşkına Holden bunları mı söylemek istemişti? Naaah! Tabii ki hayır. Henüz gelmedim oraya.</div><div><br /></div><div>Apartmandaki sensörlü lambanın asla görmediği, ofisteki parmak okuyucunun her seferinde yeniden denememi istediği, sokakta yanından geçtiğim yüzlerce insanın omzunu dahi kırmadığı, garsonların daha sonra gelen müşterilerle ilgilenmesi sebebiyle bir süre sonra restoranı usulca terk etmek zorunda kalan, doğum günü fotoğraflarında hep en arkada ve köşede çıkan, kimse farkına varmadığı halde sanki bu dünyadaymış gibi varoluş sancıları çeken o kişi.. Benim.</div><div><br /></div><div>Her gün işe para kazanmak için değil, biraz olsun dikkatleri üzerime çekebilmek, fikirlerinin önemi olmayan insanlara <i>"Bakın ben buradayım, bu dünyada ben de bir yer kaplıyorum, benim de farkıma varın"</i> diyebilmek için giden biriyim. Tüm bu yalnızlığım, kendime ait bir oda arayışım içerisinde herhangi bir köşeyi dönerken tesadüfen çarpıştığım başka bir hayatın ışığı aniden vurunca yüzüme, nasıl bir hayat olduğuna bakmaksızın bağlı hissetmeye başlıyorum. Yaşının yaşıma, huyunun huyuma uyumuna bakmadan var olduğumu hissettiren hayatlarla sonu gelmez bir bağ kuruyorum kendi içimde. Sonra ilk günden kaybetme korkusuna yenik düşüyorum. Yerine koyacak ikame bir hayat daha yok çünkü. Beni hayatta hissettiren, kalbimin kıpır kıpır olmasına sebep olan bu hayatları da kendi korkularım ve kaygılarımın içinde boğup üzerime saçtıkları ışığı ilk günden solduruyorum. Sonra başa dönüyorum. İnsanı en diri tutan sevme ve sevilme hislerini zor elde edip kendi kaygılarım yüzünden hızlı kaybediyorum. Bana gösterilen hiçbir özeni, kıymeti el üstünde tutamayıp domino taşları gibi geri dönüşü olmayan bir biçimde yıkıyorum. Artık geride kalmış olması gereken insanların açtığı yaralarım, üzerime ışıklarını saçan hayatımdaki bu yeni insanların üzerine kanamaya başlıyor. Kazanabilecekken nadir sahip olduğum bu duyguları yitirme korkusuyla hızlı ve ebedi bir yenilgi yaşıyorum. En son ne zaman gerçekten mutlu hissettiğim duygusuyla yeniden baş başa kalıyorum. Bu hissiyatın bir yan etkisi de şu ki; sırf zavallılığımla alay edebilmek ya da üzerimden belli bir kazanım sağlamak için yaklaşan pek çok hayatın bana olan ilgisine tüm bunların farkında olduğum halde ses çıkaramıyor, bu hayatların öznesi ben olan oyunlarına isteyerek alet oluyorum. Özsaygımı çoktan yitirdim fakat şarkıda da sözü edildiği gibi "yalan da olsa hoşuma gidiyor".</div><div><br /></div><div>Bilin beni. Tanıyın.</div><div><br /></div><div>Oyun oynayıp öfkelenirken, maç izleyip heyecanlanırken, yaptığım ufak bir espriyle herkesi güldürdüğüm için gurur duyarken, sokak kedilerinin minnetiyle ruhumu okşarken, Instagram'daki bir paylaşımım 50 beğeni aldığında (ki almadı) tebessüm ederken aslında maske takıyorum. Belki bunu okuyan sen gibi. Belki diğer yüzlercesi gibi. Ve her şey yolundaymış gibi davranmak hiçbir şeyi daha kolay kılmıyor.</div><div><br /></div><div>Bu hayattaki hiçbir şeyin benim istediğim gibi olmayacağı ya da daha doğru bir deyişle, olabilecekken olmaması için uğraşıp duracağım gerçeğiyle barışmak zorundayım sanırım. Farkında değilsiniz ancak sizi kendimden kurtarıyorum ve bu az şey değil. Bukowski'ye göre intihar güzel bir seçenek fakat o bile bir çaba gerektiriyor. Dolayısıyla içmek, kendini bile hatırlayamayacak kadar içmek, intihara en yakın şey. Lakin işin zor kısmı şu: Bunu her gün yapmak zorundayım.</div><div><br /></div><div>---</div><div><br /></div><div><i><span style="font-size: x-small;">Ebedi dostum Holden Caulfield'a...</span></i></div>Anılhttp://www.blogger.com/profile/12198190168869641749noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-907828015900683601.post-29108090513149492352021-02-19T00:59:00.002+03:002021-02-19T00:59:59.137+03:00A Heart Made of Yarn<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhrGbJPtKztD2F2eGHJ1v4Mz9d1MSOdRaVECxgelBnoFFchTovztoliOcbYOARV9CsWczSDTvqqOzfIP4xRmIdiBH3bEULcDlHHDdMr4j1-86sPsZbmQ904o8Ts7pPD9xKqm2CJKjMGlDI/s1500/39122E7A-6600-4F54-B9BF-5B746D75986E.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1500" data-original-width="1200" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhrGbJPtKztD2F2eGHJ1v4Mz9d1MSOdRaVECxgelBnoFFchTovztoliOcbYOARV9CsWczSDTvqqOzfIP4xRmIdiBH3bEULcDlHHDdMr4j1-86sPsZbmQ904o8Ts7pPD9xKqm2CJKjMGlDI/w512-h640/39122E7A-6600-4F54-B9BF-5B746D75986E.jpg" width="512" /></a></div><br /><p></p><p style="text-align: center;"><span> It gets easier. Every day, it gets a little easier. But you gotta do it every day - that's the hard part.</span><br /></p><p style="text-align: center;"><i>But it does get easier.</i></p>Anılhttp://www.blogger.com/profile/12198190168869641749noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-907828015900683601.post-79901017600039396532020-12-08T11:38:00.007+03:002020-12-08T11:40:20.684+03:00Ah!<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhRQQ2YvqGTbVVL1LdSKj8gPKmiAASlplMCKX2pqlwAySNP9PCSPyk8REkch3EpONG6jHuYrlx9lVTQE-zHBOCo_8YRw1knABMylm3P9yh2qZQ8UwitYzkVzwwWYj2gOLDnsPL8nIjzxNY/s752/tumblr_ov5b1phBEs1uwqvu5o2_640.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="752" data-original-width="564" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhRQQ2YvqGTbVVL1LdSKj8gPKmiAASlplMCKX2pqlwAySNP9PCSPyk8REkch3EpONG6jHuYrlx9lVTQE-zHBOCo_8YRw1knABMylm3P9yh2qZQ8UwitYzkVzwwWYj2gOLDnsPL8nIjzxNY/w480-h640/tumblr_ov5b1phBEs1uwqvu5o2_640.jpg" width="480" /></a></div><br /><p></p><p>Ellerimizin bir daha birleşmemeye yüz tuttuğu günlerdi. Kaleiçi'nin adı pek de lazım olmayan bir sokağında şu an önemi olmayan kim bilir hangi sebepten birbirimizi kırmaya devam ediyorken ufak tefek dev bir kadın fonda eşlik ediyordu:</p><p><i>"Ah kavaklar, kavaklar.. Acı düştü peşime."</i></p><p>Yağmur yağmış olabilir, ıslanmış da olabiliriz. Unuttum. Kalbimin bir kısmını o silik sokak lambasının altında bıraktım, onu hatırlıyorum.</p><div style="text-align: left;"><i>"Orada kaldı yanağımın yarısı<br />kendini boşlukla tamamlar.<br />Ah, omuzumda bir kesik el ki hâlâ</i></div><div style="text-align: left;"><i>hâlâ durmadan kanar."</i></div>Anılhttp://www.blogger.com/profile/12198190168869641749noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-907828015900683601.post-77081444733359632482020-10-13T14:17:00.003+03:002020-10-13T14:17:55.733+03:00Moral of the Story<p> </p><div style="text-align: center;"><iframe allow="accelerometer; autoplay; clipboard-write; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture" allowfullscreen="" frameborder="0" height="315" src="https://www.youtube.com/embed/WQq98YPV8yk" width="560"></iframe></div><div style="text-align: center;"><br /></div><div style="text-align: center;">Think otherwise, maybe I am the one who was wrong.</div>Anılhttp://www.blogger.com/profile/12198190168869641749noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-907828015900683601.post-86578544818600055692020-10-07T22:24:00.005+03:002020-10-07T22:24:42.687+03:00From Nowhere<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgswHq1GQBF1ywjyMHj0lxVwA9fA4Tv7_qUZHjK8D0mq9emQDVhULrNLk-RB4vd2OP31P0NU6qRwe1v5tW0usysEQnRUWGlhvrM-XtMSk7BE3fmE5gSt1TRczyweYscOiwAb3_kC4jS8GM/s1500/1500x500.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="500" data-original-width="1500" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgswHq1GQBF1ywjyMHj0lxVwA9fA4Tv7_qUZHjK8D0mq9emQDVhULrNLk-RB4vd2OP31P0NU6qRwe1v5tW0usysEQnRUWGlhvrM-XtMSk7BE3fmE5gSt1TRczyweYscOiwAb3_kC4jS8GM/w640-h213/1500x500.jpg" width="640" /></a></div><br /><i>"Bunu bir bitiş sayma ne olur. Yaşadığı her şey sürüyor insanda. Ölümden başka bitiş yok. Sen benim duygularımı değil, tenimi değiştirdin. Bir orman uğultusu gibi içimde süreceksin. Gökyüzü gibi göz göz ışıyacağım ömründe. Ben soluk aldıkça senin göğsün inip kalkacak. Bir duygu hazinesi olacağım kirpiklerinde. Tanıdığım her insana senden iyilikler katacağım. Orada, diyeceğim, insan yüreğinin yaşayabileceği en yüce duygu, sizin bilmediğiniz incelikler katıyor dünyaya. Ufkun arkasını sen gösterdin bana. Bütün hayatları bilmek istiyorum. Hepsi bu..."</i><div><br /></div><div>Hiçbir yerden yazıyorum. Yani yazacaktım. Sonra baktım Şükrü Erbaş yazılması gerekenleri çoktan kaleme almış.</div><div><br /></div><div>Daha iyi sözlerim yok.
Daha iyisini duyma ihtimaliniz de yok.</div><div><br /></div><div>Rahatım.</div>Anılhttp://www.blogger.com/profile/12198190168869641749noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-907828015900683601.post-74011914594474641112020-09-24T17:51:00.005+03:002020-09-25T09:07:20.500+03:00What Dark Clouds Carry<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjG_STfAk5Jm4P2aeGHPUNTYFxZfBpGWt1OxwXYQ3p7UCe4OKMRLy9kBxkWWtRSdTTWdRaINj5Xsq7FcPerCJDD7rvrKsGdI-vpSLTHvK-K9ooE1ULtBuX85_sAmo1kViOAuKMs7vG7ocE/s2048/IMG_2706.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="2048" data-original-width="1152" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjG_STfAk5Jm4P2aeGHPUNTYFxZfBpGWt1OxwXYQ3p7UCe4OKMRLy9kBxkWWtRSdTTWdRaINj5Xsq7FcPerCJDD7rvrKsGdI-vpSLTHvK-K9ooE1ULtBuX85_sAmo1kViOAuKMs7vG7ocE/w360-h640/IMG_2706.jpg" width="360" /></a></div><br /><p></p><div><i><span style="color: white; font-size: x-small;"><span face="roboto, HelveticaNeue, "Helvetica Neue", Helvetica-Neue, Helvetica, Arial, sans-serif" style="background-color: black;">"</span><span style="background-color: black;"><span face="roboto, HelveticaNeue, "Helvetica Neue", Helvetica-Neue, Helvetica, Arial, sans-serif">Ben ona gittikçe soğuyan zamanlarda</span><br style="box-sizing: border-box; font-family: roboto, HelveticaNeue, "Helvetica Neue", Helvetica-Neue, Helvetica, Arial, sans-serif;" /><span face="roboto, HelveticaNeue, "Helvetica Neue", Helvetica-Neue, Helvetica, Arial, sans-serif">sıcacık bir sığınak olayım istemiştim</span><br style="box-sizing: border-box; font-family: roboto, HelveticaNeue, "Helvetica Neue", Helvetica-Neue, Helvetica, Arial, sans-serif;" /><span face="roboto, HelveticaNeue, "Helvetica Neue", Helvetica-Neue, Helvetica, Arial, sans-serif">insanlar içinde üşüdükçe</span><br style="box-sizing: border-box; font-family: roboto, HelveticaNeue, "Helvetica Neue", Helvetica-Neue, Helvetica, Arial, sans-serif;" /><span face="roboto, HelveticaNeue, "Helvetica Neue", Helvetica-Neue, Helvetica, Arial, sans-serif">güvenle gelebileceği</span></span></span></i></div><div><span face="roboto, HelveticaNeue, "Helvetica Neue", Helvetica-Neue, Helvetica, Arial, sans-serif"><i><span style="background-color: black; color: white; font-size: x-small;"><br /></span></i></span></div><div><span face="roboto, HelveticaNeue, "Helvetica Neue", Helvetica-Neue, Helvetica, Arial, sans-serif"><i><span style="background-color: black; color: white; font-size: x-small;">...</span></i></span></div><div><i><span style="background-color: black; color: white; font-size: x-small;"><span face="roboto, HelveticaNeue, "Helvetica Neue", Helvetica-Neue, Helvetica, Arial, sans-serif">konuşayım istemiştim bir yüreğin dilince</span><br style="box-sizing: border-box; font-family: roboto, HelveticaNeue, "Helvetica Neue", Helvetica-Neue, Helvetica, Arial, sans-serif;" /><span face="roboto, HelveticaNeue, "Helvetica Neue", Helvetica-Neue, Helvetica, Arial, sans-serif">yanıtı olmayan sorularda boğmak istememiştim"</span></span></i></div><div><span face="roboto, HelveticaNeue, "Helvetica Neue", Helvetica-Neue, Helvetica, Arial, sans-serif" style="background-color: white; color: #334455; font-size: 15px;"><br /></span></div><div>Konuşmuştum da...</div><div><br /></div><div><i>"Korkmuyor musun?"</i> diye sormuştu kara bulutlarla gelen. Ben o sorunun peşi sıra konuşmuştum:</div><div><br /></div><div><i>"Kabuğumla çekirdeğim arasında ışık yılları var benim. Ulaşmak için yola çıkanlardan dönen olmadı henüz.</i> <i>Artık korku üst kattaki komşu gibi benim için, tıkırtısını duymadığımda ürperiyorum ben. Sevilmeye layık olmadığından değil anlayacağın; yolculuk bitmiyor yani, çekirdeğimde gizli inceliklerimi göremiyorlar."</i></div><div><br /></div><div>Anladığını söylemişti kafası karışık bir edayla.</div><div><br /></div><div>Anlamamıştı oysa.</div><div><br /></div><div>Sorun değildi. Yolculuğa çıkma hevesi törpülenmemişti.</div><div><br /></div><div>Heyhat, geri dönemeyecekti ve o an bunun farkında değildi. </div><div><br /></div><div>Belki de onu getiren bulutların rengi kadar kara bir sevdaya tutulmuştu da bile bile atmıştı o ateşe kendini.</div><div><br /></div><div>Her iki ihtimalde de sonuç değişmeyecekti.</div><div><br /></div><div>Çok sevilmenin ne olduğunu ömrü boyunca bilemeyecek, kalbi dakikada kaç defa attığını üzerine yaslanan hiçbir kulağa anlatamayacak, hatırlanmanın ne olduğunu bilemeden zamanın dehlizlerinde sürüklenip gidecek insanlar...</div><div><br /></div><div>Sensin belki... Benim!</div><div><br /></div><div>Merhaba.</div>Anılhttp://www.blogger.com/profile/12198190168869641749noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-907828015900683601.post-71952681415674983642020-08-31T15:22:00.005+03:002020-08-31T15:25:01.659+03:00Krizanteme Adanmıştır<p> </p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg0nzglKB87TeFfSsDDYSHBkQtiJye8YqZy-zoqCN6ml41T7ykBBcesH9nCua33chasQRVNKCxzENWXulBG8IlD3qBJ8oMoixD3uAWepqFRsnEHR_9jSEMUG7vFJ9eWuEwXxSIQfVP4gy8/s1599/5bf51a3c-2737-4244-bb2b-9d055d674d34.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1599" data-original-width="1200" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg0nzglKB87TeFfSsDDYSHBkQtiJye8YqZy-zoqCN6ml41T7ykBBcesH9nCua33chasQRVNKCxzENWXulBG8IlD3qBJ8oMoixD3uAWepqFRsnEHR_9jSEMUG7vFJ9eWuEwXxSIQfVP4gy8/s640/5bf51a3c-2737-4244-bb2b-9d055d674d34.jpg" /></a></div><span face=""><div><span face="" style="background-color: black; color: white;"><br /></span></div><span style="background-color: black;"><span style="color: white;">“Bilmiyorum” diyebilen, nesli tükenmeye yüz tutmuşların başını gururla çektiğim söylenir. REM’in etkisi miydi yoksa üçüncü dubleden sonra hatıralara attığım çapaları mı çekmeye başlamıştım bilemiyorum. Mütemadiyen giydiği, ağır ter kokusunun her dokusuna sindiği o çizgili gömlekten eser yok. Bembeyaz, jilet gibi bir esvap üzerinde. Göğüs cebinde bir krizantem. Kainatın en esaslı kokusunu aramaya gitmiş de sonunda bulup gelmiş gibi rayiha dolu...</span></span></span><span style="background-color: black;"><span style="color: white;"><br /><br /><span face=""><i>“Bir şey ister misin?”</i> diye soruyorum.</span><br /><br /><span face="">Konuşuyor. Ben duymuyorum ama çok net anlıyorum.</span><br /><br /><span face=""><i>“Doldur”</i> diyor, <i>“duble olsun.”</i></span><br /><br /><span face="">Peşi sıra bir de sigara yakıyor. Sureti rakı kadehinde, sesi karanlıklar içinde.</span><br /><br /><span face=""><i>“Dede”</i> diyorum, <i>“öte tarafın hâli buradan beter sanırım, ha?”</i></span><br /><br /><span face="">Gülüyor. Gülünce emin oluyorum, karşımdaki o. Koltuğa asılı pantolonundan aşırdığım bozuklukların ardından topuklarım kıçıma vura vura kaçtığım zamanlardan biliyorum o gülümsemeyi. Tanrıda bile olmayan bağışlayıcılığı o gülümsemede görmüştüm ben.</span><br /><br /><span face="">Anlatıyor sonra. Uzun uzun... Ben yine duymuyorum ama çok iyi anlıyorum. Araya giriyorum bazen:</span><br /><br /><span face=""><i>“Yahu dede, biz bunu onca yıl neden yapmadık hiç?”</i></span><br /><br /><span face="">Tanrı suretinde gülümsüyor yine.</span><br /><br /><span face="">Saatler geçiyor. Dedemin az sonra bir balkabağına dönüşecek olmasından korkuyorum. Son yudumlarımı ağır ağır alıyorum.</span><br /><br /><span face="">Odanın uzak köşesinden Selda’nın tiz sesi duyuluyor bir zaman sonra: <i>“Katip arzuhalım yaz Şah’a böyle...”</i></span><br /><br /><span face="">Gözlerim tavana bakıyor. Halının üstünde boylu boyunca uzanmışım. Kuş gibiyim, doğruluyorum. Önümdeki sehpanın üzerindeki krizantemden yayılan rayiha başımı döndürüyor. Halıya yığılıyorum tekrar.</span><br /><br /><span face="">Ne diyordum?</span><br /><br /><span face="">Hah! Tutukluluk halimin devamına..</span></span></span><p></p>Anılhttp://www.blogger.com/profile/12198190168869641749noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-907828015900683601.post-77906213709462992572020-04-21T21:46:00.002+03:002023-01-20T10:01:01.403+03:00Yaprak Döker Bir Yanımız<div style="text-align: center;">
<iframe allow="accelerometer; autoplay; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture" allowfullscreen="" frameborder="0" height="315" src="https://www.youtube.com/embed/zIKnpLjm7JE" width="560"></iframe></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
Şimdi Kaf Dağı'nın ardındaki masal diyarında, çağlayan ırmakların ülkesinde, bir akşamüstü rüzgarıyla dans edip yeni tomurcuklanmış krizantemlere söylüyorsun şarkılarını.</div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
Karlar burada da eriyecek elbet; yollar açılacak. Mutlu edeceğim yokluğunu.</div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
Gözyaşıma döktüm seni hüzün kovan kuşu...</div>
Anılhttp://www.blogger.com/profile/12198190168869641749noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-907828015900683601.post-49425070389467715082017-09-07T02:16:00.000+03:002017-09-07T03:09:11.580+03:00İyiler İyi<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhtWyORRP8QuyuIgdE4tIQc4d-07MebUEa5BbxaAvRKwBwt5bemJdz-1RB55DF7QF_N0vBcTJ-tyK-R_6AbNv2JJGgWr2KzLRXUNM73rIErW3MbQKhspLRM1b9dqksganTsMoCXVoetpSE/s1600/Ads%25C4%25B1z.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="366" data-original-width="596" height="392" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhtWyORRP8QuyuIgdE4tIQc4d-07MebUEa5BbxaAvRKwBwt5bemJdz-1RB55DF7QF_N0vBcTJ-tyK-R_6AbNv2JJGgWr2KzLRXUNM73rIErW3MbQKhspLRM1b9dqksganTsMoCXVoetpSE/s640/Ads%25C4%25B1z.jpg" width="640" /></a></div>
<br />
<span style="font-family: inherit;">Nisan 2012 <a href="https://kultursepeti2.blogspot.com.tr/2012/04/neye-yarar-hatralar.html">yazmıştım</a>. 5 sene 6 ay geçmiş üzerinden. 5 sene ve 6 ay!</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;"><i>"...çoğunda birkaç kuşağın ölüm tarihleri kayıtlı: ad, doğum yılı, ölüm günü ve... ölüm yeri. Bir ad ve iki tarih ve tarihlerin sonuncusu en ince ayrıntısına dek titizlikle yazılmış. Kayıtlar bundan ibaret. İkisi arasında ne olduğu hakkında, yaşanılmış olduğu gerçeğinden başka tek sözcük yok." </i>diye söyler <b>John Berger</b> mezar taşları, ölümün soğukluğu ve insanın bu dünyada kapladığı yer ile varoluşu üzerine. İki tarih arasına sığan gülüşler, hüzünler, sevinçler, sevgiler, gözyaşları, anılar ve bir zamanlar yaşadığımızı hissettiren her şey...</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Dedem ile babaannem yeniden birlikteler artık. Anıları, yaşadıkları, yaşattıkları, her anlarında hissettirdikleri sevgileri bana emanet. Bundan sonrası ise her geçen gün köpürmeye devam edecek bir özlem artık. Bense şu hayatta hiçbir şeye, hiç kimseye yenilmedim duygularıma yenildiğim kadar.</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Çok mutlu uyuyun, olur mu?</span><br />
<span style="font-family: inherit;"><br /></span>
<span style="font-family: inherit;">Yeniden buluşana kadar...</span>Anılhttp://www.blogger.com/profile/12198190168869641749noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-907828015900683601.post-61783813965967946882016-07-08T11:04:00.000+03:002016-07-08T11:13:53.212+03:00Sanchez "Robin Hood" Gordillo<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEixtWQTgVVQuvjvulKLeAPRuDMSZzrzKXFWGYqwKhqw2z3RCwf0Meo8sOYbd9eg9-ZplOwvAcImz-jBa_p5xQwdreveApMd9Qm4RtsR07wCRy0SavCk1fAyY_8nOFQrBCoz1PZ-mhmuE3A/s1600/imagen.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="219" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEixtWQTgVVQuvjvulKLeAPRuDMSZzrzKXFWGYqwKhqw2z3RCwf0Meo8sOYbd9eg9-ZplOwvAcImz-jBa_p5xQwdreveApMd9Qm4RtsR07wCRy0SavCk1fAyY_8nOFQrBCoz1PZ-mhmuE3A/s640/imagen.jpg" width="640" /></a></div>
"Eğer dünyada tırnak kadar adalet olsaydı, büyük bankacılar ve bunların
yürüttüğü ekonomik teröre izin veren hükümetler cezaevinde olurdu. Üstelik krize neden olanlar ile şimdi onu düzeltmek isteyenler aynı
insanlar. Kundakçı - itfaiyeci rolü oynamak istiyorlar."<br />
<br />
Bu sözlerin sahibidir Juan Manuel Sanchez Gordillo; belediye başkanı olduğu 2700 nüfuslu Marinaleda<a class="b" href="https://eksisozluk.com/?q=marinaleda"></a> köyünde sözle değil, eylemle, işgalle, grevle, mücadeleyle "başka bir dünyayı mümkün" kılan, Che Guevara<a class="b" href="https://eksisozluk.com/?q=che+guevara"></a>'nın, Hugo Chavez'in, Salvador Allende'nin izinde; Che tarzı sakalı ve Filistin bayrağı desenli fularıyla Endülüslü bir modern zaman Robin Hood'u... Kendisine Robin Hood denmesi boşuna değil, ki buna daha sonra
değineceğim. Öncelikle Marinaleda'ya ve öyküsüne kısaca bir bakalım.<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgr9Xbo2nk_8Fvin8d2noPilxF68QzdJ4RF_CWZ_kAgWjTpdJd5pdJdN_8X47GV3-dWgmIuzUBGa8HUS1NVw2NkcruPBGIgG0aq4Vsvzhyphenhyphen1GnkVOzzSXCOEofBINbIXAHeSOBpUpNXn27s/s1600/a-city-where-everyone-works-there-is-no-police-and-the-salary-is-1200-euros01.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="238" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgr9Xbo2nk_8Fvin8d2noPilxF68QzdJ4RF_CWZ_kAgWjTpdJd5pdJdN_8X47GV3-dWgmIuzUBGa8HUS1NVw2NkcruPBGIgG0aq4Vsvzhyphenhyphen1GnkVOzzSXCOEofBINbIXAHeSOBpUpNXn27s/s640/a-city-where-everyone-works-there-is-no-police-and-the-salary-is-1200-euros01.jpg" width="640" /></a></div>
General Franco'nun ölümünün ardından 30 sene boyunca mücadele vermiş bir Endülüs kasabasıdır Marinaleda. Köyün mücadelesine öncülük eden Gordillo, zamanla bir sendika ve siyasi parti kurmuş, toprak ve özgürlük
mücadelesini de partisinin ana politikası olarak belirlemiştir. Bu
uğurda havalimanları ve tren garlarını, hükümet binalarını, çiftlikleri
ve sarayları işgal edip, açlık grevlerine gitmişler. En nihayetinde
ülkenin en eski ve en zengin aristokratik ailelerinden biri olan ve
sahip olduğu toprakların devasalığının ünü ülke sınırlarını aşmış, hatta
öyle ki topraklarından çıkmadan 600 mil boyunca yürünebileceğinin
esprisinin yapıldığı, İnfantado Dükü'nün kapısına dayanıp toprak talep
ederler. Sonunda köylülerin mücadelesinden yılan hükümet düke ait 1200
hektarlık araziyi onlara verir. Ya da bir başka deyişle Marinaleda halkı
yıllar süren mücadelesiyle bunu kendi kazanır.<br />
<br />
Artık köyün yeniden inşası başlamalıydı. Öyle de oldu.. Gordillo, tüm
dünyanın bir ütopya olarak gördüğü komünist bir yapıyı kısmen ve büyük
oranda Marinaleda'da hayata geçirdi. Kasabayı ilgilendiren kararların
herkese açık genel toplantılarla alındığı köyde bugün çiftliklerin ve
üretim tesislerinin mülkiyeti herkese ait. Endülüs genelinde işsizlik
oranı %35 iken, bu oran köyde %5, ki bunu da köye dışarıdan gelip yeni
yerleşen insanlar oluşturuyor. Köy işçilerinin günlük kazancının 65 USD
olduğunun da altını çizmekte fayda var. Özellikle bu rakamın İspanya
ortalamasının iki katı olduğu düşünüldüğünde yapılan işe hayranlık ve
saygı duymamak elde değil. Köyde bulunan olimpik yüzme havuzunun yıllık
ücretinin sadece 3 EURO olduğunu ve her hanede ücretsiz internetin
bulunduğunu da göz önünde bulundurursanız, köy halkının nasıl bir
sistemin çarkını döndürdüğünü daha net kavrayabilirsiniz.<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjJGvKgv1T3uzqTJlpKzn6hlcM-bQX4wrIgx-zg71AAFm0ysGKKclDrSPkwxvZT5RKIzZiWVa8nXZbQqw0RenK-5NWFLPqQXQvSCW-LZd5KpLrz7ulbITNZtsXKd-RIMawFGbeJZUlmFD4/s1600/marinaleda.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="360" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjJGvKgv1T3uzqTJlpKzn6hlcM-bQX4wrIgx-zg71AAFm0ysGKKclDrSPkwxvZT5RKIzZiWVa8nXZbQqw0RenK-5NWFLPqQXQvSCW-LZd5KpLrz7ulbITNZtsXKd-RIMawFGbeJZUlmFD4/s640/marinaleda.jpg" width="640" /></a></div>
Tüm bunların yanı sıra en çok dikkat çekici olan husus ise köy halkının
ayda sadece 15 Euro mortgage ödeyerek ev sahibi olabilmesi. Evet sadece
15 Euro! Endülüs bölgesel hükümeti ile yapılan anlaşma gereği hükümet Marinaleda'ya konut inşası için malzeme ve mühendis tedarik ediyor. Köylüler de birbirlerine yardım ederek kendi evlerini inşa ediyor. Tüm
bunların karşılığı olarak ise bölgesel hükümete ayda sadece 15 euro
ödeniyor. Buradaki tek koşul herkesin kendi evinin inşasında bilfiil çalışması gerektiği..<br />
<br />
Yaptıkları arasında sadece şu yukarıda saydıklarım
düşünüldüğünde bile hakkında büyük bir hayranlık uyandıran Gordillo
bunlarla yetinmedi. 2012'nin ağustos ayında kendisine sonradan Robin Hood yakıştırması yaptıracak olan bir eylemin öncülüğüne imza attı.
"Kamulaştırma" adını verdikleri eylem dahilinde birkaç süpermarketi
istila ettiler. Yağ, şeker, nohut, pirinç, makarna, süt, bisküvi ve
sebze gibi temel besin maddeleri ile tıka basa doldurdukları onlarca
market arabasını, market çalışanları ile yaşadıkları arbedeye rağmen tek
bir ücret ödemeden dışarı çıkardılar. Sonra ne mi oldu? Marketten
çıkarılan tüm mallar Sevilla'daki bankalar tarafından evlerinden
çıkartılmış olan ailelere ve işsizlere dağıtılmak üzere sosyal
merkezlere bağışlandı. Gordillo sonradan yaptığı bir açıklamada, büyük
süpermarket zincirlerinin yiyecek satarak hissedarları için yüz
milyonlarca Euro kâr elde ederken, bu marketlerin dışında açlık çeken
yüz binlerce insana dikkat çekmek istediklerini ifade etti.<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi7cg2OgoNR2xYOe8ajgMZk8ydMJxDt14ed-k8hCvbDZCXWfbNLq5eDuuqAWpItkfbYuXGEjA71IiQPurCarcR-_ArFVEYnNLvBvGsOxnpR_lEGES_rB5Y09FQwO18sx887iS4H3D2HEQ4/s1600/168013960_wide-c1a24b449feae2acf44345597951f35f2630a722-s800-c85.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="358" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi7cg2OgoNR2xYOe8ajgMZk8ydMJxDt14ed-k8hCvbDZCXWfbNLq5eDuuqAWpItkfbYuXGEjA71IiQPurCarcR-_ArFVEYnNLvBvGsOxnpR_lEGES_rB5Y09FQwO18sx887iS4H3D2HEQ4/s640/168013960_wide-c1a24b449feae2acf44345597951f35f2630a722-s800-c85.jpg" width="640" /></a></div>
Tabii ki yapılan eylemin dış etkileri de oldu. İspanya hükümeti
yaşananları kınadı. Fakat ülkedeki krizin büyüklüğü öyle bir noktadaydı
ki, kamuoyunun büyük bir kısmı yaşananlara temkinli yaklaşmayı seçti. Öyle ki daha çok sağa yatkınlığı ile bilinen El Mundo
gazetesinin yapmış olduğu bir ankette halkın %54'lük kesimi eylemi
desteklediğini ifade etmişti. Bu arada istilaya maruz kalan süpermarket
zincirlerinden biri el konulan yiyecekleri bağışlamayı kabul ederken,
bir diğeri Sanchez Gordillo ve arkadaşlarını mahkemeye verdi. Gordillo
ise bu durumda dahi dik duruşundan taviz vermedi:<br />
<br />
"Beni topluma
ibret olayım diye cezalandırmak istiyorlar. Dünyada adaletsizlik varsa
isyan etmek ve sonuçlarına da katlanmak zorundasınız. Önemli olan şey, Marinaleda'da işlerin başka türlü yürütüldüğünü göstermiş ve gösteriyor
olmamız."<br />
<br />
Hülasa, Sanchez Gordillo ve Marinaleda kokuşmuş dünya için küçük de olsa
bir umut ışığı; bir başkaldırı. Ulaşılması hayal gibi görünen şeylerin
aslında mümkün olduğunun kanlı canlı kanıtı. Ne kadar büyük bir kitle
tarafından bilinirse o kadar iyi diye düşündüğüm bu güzel insan ve Marinaleda hakkında daha ayrıntılı bilgiye ulaşmak isteyenler için Dan Hancox'un <a href="http://www.metiskitap.com/catalog/book/6229">Dünyaya Kafa Tutan Köy</a> adlı kitabı güzel bir başlangıç olabilir.<br />
<br />
Ayrıca <a href="http://www.npr.org/sections/parallels/2014/03/08/286363442/spains-robin-hood-mayor-fights-for-communist-utopia">şu</a> da burada dursun.<br />
<br />
Ve son olarak haykırmadan olmaz:<br />
<iframe allowfullscreen="" frameborder="0" height="315" src="https://www.youtube.com/embed/PhpSwSBbdxM" width="420"></iframe><br />Anılhttp://www.blogger.com/profile/12198190168869641749noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-907828015900683601.post-62198519352490582812016-01-22T18:42:00.001+02:002016-01-22T18:42:09.991+02:00Pluvia<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhJ7wgyb-g1LNrryfOOSzIxmz1d-70Co6WhdkGa_fsVHKOCghyphenhyphene7MFTr8DknA7YR8ScvbxDQrRgx-QJFsxB8B82IhRh3UnOLCv9eZCsiGvzdosSiyaF_Kk7kcbzsx5aAAjJc4xy76sy-qQ/s1600/Ads%25C4%25B1z.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="353" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhJ7wgyb-g1LNrryfOOSzIxmz1d-70Co6WhdkGa_fsVHKOCghyphenhyphene7MFTr8DknA7YR8ScvbxDQrRgx-QJFsxB8B82IhRh3UnOLCv9eZCsiGvzdosSiyaF_Kk7kcbzsx5aAAjJc4xy76sy-qQ/s640/Ads%25C4%25B1z.jpg" width="640" /> </a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Gün batıyor...</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Yüreği taş tutmuşların maskelerini düşürerek... En yakınım dediklerinin bile tüm bencilliklerini, ikiyüzlülüklerini, sevmemişliklerini, sevilmemişliklerini döke döke batıyor... Hayat bir sosyal medya platformu değil ki oturup duyar kasasın, sevgi pıtırcığı olasın, çevrene insanlık ve saygı dersi veresin. Nihayetinde insan dediğin konuştuklarından, yazdıklarından değil yaptıklarından ibaret.<br /><br />Yaşamak, sevmek ve hatta ölmek bile - her şey - zaten bu denli zorken, üstelik tam da hayatında en azından bir şeyin yoluna girmeye başladığına inanmaya başladığın anda hayat neden karnına karnına vurması için ille de birilerini yollar ki karşına?<br /><br />Yerin kulağı yoktur, insanların ağzı vardır. Konuşurlar, konuşurlar, konuşurlar... Yüreğine sıkıntıyı yükleyip kendi güvenli sığınaklarına geri çekilip uzaktan izler, gündelik değersiz yaşamlarına, kahkahalarına dönüverirler. Kısa bir an sonra akıllarında bile olmazsınız ama sizde bıraktıkları yara ile siz baş etmek zorunda kalırsınız. Nereden baksan haksızlık, nereden baksan samimiyetsizlik.<br /><br />Gün batıyor... Yarın yeniden doğacak... Battığı gün doğmuş olduğu gibi. Ve ben artık bir yeniyetme gibi değil; yaşadıklarımın, yaşayacaklarımın, hatalarımın, doğrularımın sorumluluğunu alabilecek yaşta olduğum gerçeğini bilerek yaşayacağım o günü ve sonrasındakileri...</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Gün doğacak...</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Milyonlarca yıldır olduğu gibi...</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Bir hayat batıyor...</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Nedir batan bir hayatın yeniden doğma şansı?<br /><br />Kimse bilmez... Kimse umursamaz... </div>
<span style="font-size: xx-small;"><span id="react-root"></span></span>Anılhttp://www.blogger.com/profile/12198190168869641749noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-907828015900683601.post-32591844540299777282015-07-12T13:22:00.003+03:002015-07-12T13:22:32.638+03:00Alıntı #10<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhT5ueYwPlERJlAAOeZgi2QxhLvmKzHJji7Eq2jYw23_rp2QkvUyDAnAhVK3xCkw605P-9OCeN-jSjUribWxUw8G-HqX0Tz7KRbjS_PaqVqPE4zUV2sLKZTU2sS23Fl08BXbeVXdQNMydg/s1600/kibrit_copleri.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="250" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhT5ueYwPlERJlAAOeZgi2QxhLvmKzHJji7Eq2jYw23_rp2QkvUyDAnAhVK3xCkw605P-9OCeN-jSjUribWxUw8G-HqX0Tz7KRbjS_PaqVqPE4zUV2sLKZTU2sS23Fl08BXbeVXdQNMydg/s400/kibrit_copleri.jpg" width="400" /><span style="font-size: x-small;"></span></a></div>
<div style="text-align: center;">
<span style="font-size: x-small;">Kibrit Çöpleri (S: 37)</span></div>
Anılhttp://www.blogger.com/profile/12198190168869641749noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-907828015900683601.post-58720688423101418892015-06-28T17:23:00.000+03:002015-06-28T17:23:02.692+03:00Koyma Beni<iframe allowfullscreen="" frameborder="0" height="315" src="https://www.youtube.com/embed/nZz4mU9lB9o" width="560"></iframe><br />
<br />
<div style="text-align: center;">
<span style="font-size: x-small;">Bu yaşıma geldim içimde bir çocuk hâlâ,</span></div>
<div style="text-align: center;">
<span style="font-size: x-small;">sevgiler bekliyor sürekli senden.</span></div>
<div style="text-align: center;">
<span style="font-size: x-small;">İnsanın bir yanı nedense hep eksik</span></div>
<div style="text-align: center;">
<span style="font-size: x-small;">ve o eksiği tamamlayayım derken,</span></div>
<div style="text-align: center;">
<span style="font-size: x-small;">var olan aşınıyor zamanla..</span></div>
<div style="text-align: center;">
<span style="font-size: x-small;"><br /></span></div>
<div style="text-align: center;">
<span style="font-size: x-small;">Anamın bıraktığı yerden</span></div>
<div style="text-align: center;">
<span style="font-size: x-small;">sarıl bana.</span></div>
<div style="text-align: center;">
<span style="font-size: x-small;"><br /></span></div>
<div style="text-align: center;">
<span style="font-size: x-small;">Anıların kar topluyor inceden,</span></div>
<div style="text-align: center;">
<span style="font-size: x-small;">bir yorgan gibi geçmişimin üstüne.</span></div>
<div style="text-align: center;">
<span style="font-size: x-small;">Ama yine de unutuş değil bu,</span></div>
<div style="text-align: center;">
<span style="font-size: x-small;">sızlatıyor sensizliği tersine.</span></div>
<div style="text-align: center;">
<span style="font-size: x-small;">Senin kim olduğunu bile bilmezken.</span></div>
<div style="text-align: center;">
<span style="font-size: x-small;"><br /></span></div>
<div style="text-align: center;">
<span style="font-size: x-small;">Sevgiden caydığım yerde</span></div>
<div style="text-align: center;">
<span style="font-size: x-small;">darıl bana.</span></div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<span style="font-size: x-small;">(M. ALTIOK) </span></div>
Anılhttp://www.blogger.com/profile/12198190168869641749noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-907828015900683601.post-55577379521654176042015-02-25T22:37:00.000+02:002015-02-25T22:37:25.134+02:00Wait in Vain<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEibsqQ9sxa30DCdEJFv4AQv3CmfL-JFnSgOW1jjg1kMoEhmMbvDs1mOmMZLZTrH504H-Kq8EYBg_l2RVvmiI7VkON24Ejue7sUmwid4usMeXPC53H_vdYAo1yHb8oSL8ZJDpa4ZdZGtzcY/s1600/The-selfish-giant-001.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEibsqQ9sxa30DCdEJFv4AQv3CmfL-JFnSgOW1jjg1kMoEhmMbvDs1mOmMZLZTrH504H-Kq8EYBg_l2RVvmiI7VkON24Ejue7sUmwid4usMeXPC53H_vdYAo1yHb8oSL8ZJDpa4ZdZGtzcY/s1600/The-selfish-giant-001.jpg" height="360" width="640" /></a></div>
Daha dün annemizin kollarında uyurken (koşanların sayısı azımsanacak gibi değildi), çiçekli bir bahçemiz olmasa da kışları Amazon yağmurlarından hallice, yazları günde üç t-shirt değiştirten şehrimizin dört tarafı betonla çevrili mahallesinin yollarında az koşmuş değiliz. Sahibi olduğumuz topu kimin tepeceğine karar veren, babanın verdiği harçlıkla (ki hiçbir zaman vermediği olmamıştır) aldığımız cipslerden canımız isterse arkadaşımıza yediren, annemizin balkondan sepetle salladığı suyu kana kana içerken yanıbaşımızdaki arkadaşımızın "bir damla" umudunu çokça hiçe sayan, umrunda olmadığımız kızları en çok kendimize yakıştıran da bizdik. Tabii o vakitler tüm bunlar basit şeylerdi, fakat bakınca anlıyoruz ki bugün neysek o gün o olduğumuz için. Bugün neysem, o gün o olduğum için...<br />
<br />
Bir gün benimle tanışma şerefine nail olursanız önceden bilmenizi isterim ki dünyanın en bencil insanlarından birinin elini sıkacaksınız. Sırtında taşıdığı veya taşıdığını sandığı dünyalar dolusu bir çantam var benim. Vazgeçilmez olduğumu sandığım her yerde, her işte, her günde biriktirdiğim anılarım, nefretlerim, sevgilerim, küslüklerim onun içinde. Doyduğu yer yetmeyen, ille de olmak istediği yer olsun diye direten; bu gücü de sevildiğini düşündüğü kişilere yeterince külfet olduğunu bildiği hâlde onları hâlâ arkasında birer destek olarak görmesinde bulan biri için ne yazık ki bu durum böyle. Bir gün, ama ne zaman olduğunu bilmediğim bir gün, belki de bundan 150 sene sonraki bir gün, ama dedim ya, bir gün yağmurun altında o çantayı boşaltacağım; çünkü arınmış, özgür, hisli, herkese yetebilen hissedebildiğim tek yerin orası olduğunu o an idrak edebileceğim. O vakte kadar bu adamın elini sıkmadan önce iki defa düşünün.<br />
<br />
<span style="font-size: x-small;"><i>Hayat acımasız, soğuk ve zalim</i></span><br />
<span style="font-size: x-small;"><i>haksız ve hain ba(ğ)zı insanlara...</i></span>Anılhttp://www.blogger.com/profile/12198190168869641749noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-907828015900683601.post-84152214262634432892015-01-15T00:01:00.003+02:002015-06-24T21:10:08.251+03:00The Box<iframe width="560" height="315" src="https://www.youtube.com/embed/aFg6xl7xkKQ" frameborder="0" allowfullscreen></iframe>
Sığılmaz abicim, sığılmaz. Koca dünya 65 kiloluk bedenine sığar da sen dünyada sığacak yer bulamazsın.</div>
Anılhttp://www.blogger.com/profile/12198190168869641749noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-907828015900683601.post-68349818616167053252014-12-21T23:09:00.000+02:002014-12-21T23:09:06.793+02:00Bizim Büyük Kuraklığımız<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgrLYhpmajPV06NrTpPDM8Xy0CiPT5e3TuEgAXd5eI97YANLxwBArImayngA_8rQvwBAItB_THqrqeF2-rSHTgDVI9DxBzGrYEkbik8Bgs69tqziYne5WUJECskFy77kgPqqJNqaoDQWLQ/s1600/1.jpg" height="369" width="640" /> </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Ana rahminden çıkıp da merhaba dediğmiz dünyanın toplu kurallar bütününü benipseyip benimsemeyeceğimiz sorulmadı hiçbirimize. Kimimizin koşulsuz sahiplendiği, kimimizin sahiplenmek zorunda bırakıldığı, kimimizin reddettiği ve reddettiği için de ötekileşmek durumunda kaldığı bir kesişim kümesi... Senden, benden, bizden çok önceleri senin, benim ve bizim için kayda geçirilmiş doğrular/yanlışlar, uyulacaklar/uyulmayacaklar listesi. Daha hayatın ne anlama geldiğini, dünyanın nasıl bir yer olduğunu bile anlayamayacak durumdayken ilkokul sıralarında tanışıyorsun aslında düzenin çarklarıyla. Küçücük sınıfın girişinde yer alan çöp tenekesinin dibinde dakikalarca tek ayak üzerinde dururken ve bütün sınıf gözlerini sana dikmiş bakarken, öğretmeninin yüzündeki gururda arıyorsun içinde bulunduğun durumun sebebini; çünkü sen sadece sıra arkadaşınla konuşuyordun. Yıllar sonra idrak edebiliyor insan ayağındaki uyuşukluğun ya da avuç içindeki kızarıklığın nedenini. İçinde bulunduğun toplum seni kendi doğrularına göre yetiştirme gayesi gütmekte ve bu ülküsünü de henüz çocuk yaşta okul sıralarında entegre etme çabasındadır. Başına buyruk bir karakteriniz varsa mutlaka veliniz okula çağrılır; nihayetinde öğretmenin oturtamadığı çarklara elbette onlar oturtacaktır.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Bugün Maraş Katliamı'nın yıldönümü. Televizyonda, radyoda, yazılı medyada bununla ilgili bir haber görebilmiş olma ihtimaliniz bir hayli düşük. Çünkü devlet Maraş'ta katledilen yüzlerce Alevi'nin anılmasını, bir başka deyişle yeniden gündeme taşınmasını ilk elden yasakladı. Yaşım itibariyle Maraş'ı kitaplardan okuyup, belgesellerden izlediğim kadar bilsem de devlet bizim jenerasyonumuz için de aynı devlet. O günden bugüne devlet cinayetleri göz önünde bulundurulduğunda katledilenlerin sayısındaki trajik artıştan başka değişen bir şey yok.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Devletin en iyi yaptığı şeydir kaybetmek. Öldürdüklerinin ölümsüzlüğünden öylesine korkar ki çareyi kaybetmekte bulur. Dersim'de, Sivas'ta, Maraş'ta, Malatya'da, Çorum'da, Roboski'de, Gezi'de yaptığı gibi.. Öyle bir korkar ki çareyi Galatasaray Meydanı'nda haftalarca yağmur, çamur, kar demeden bekleyen annelerin üzerine Toma'lar salmakta bulur.. Öyle bir korkar ki çareyi polisin attığı gaz bombası sonucu hayatını kaybeden 14 yaşındaki bir çocuğun acısı çok taze annesini kamuoyuna yuhalatmakta bulur.. Öyle bir korkar ki 12 yaşındaki Uğur Kaymaz'ı bedeninde yaşı kadar mermiyle toprağa yollar.. Öyle bir korkar ki Maraş'ta valinin müdahale isteğine olumlu yanıt vermediği gibi camii hoparlörlerinden bizzat cihat çağrısı yapar.. Gürültüsünün diğer tüm sesleri bastırdığı televizyonlardan ve tirajı yüksek gazetelerden olayları öyle bir aktarır ki maktuller ortalama insanımızın gözünde anında "komünist, anarşist, terörist, marjinal" yaftası yerken "devlet babamız" bir kez daha kahramanlık payesini göğsünde taşıma şerefine nail olur; sorgusuz ve suâlsiz. Unuttunuz mu; sorgulamamayı, suâl etmemeyi öğretmişti bize öğretmenlerimiz.</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Ahlâki değerlerimiz öylesine yozlaşmış ki; neyin doğru neyin yanlış olduğuna vicdanımız bile karar veremez hâle gelmiş. Belki de güce tapar yanımız öylesine ağır basmaya başlamış ki; yanlıştan yana olmak daha doğruymuş gibi geliyor pek çoğumuza. Yoksa hangi vicdan - her ne gerekçeyle olursa olsun - bir çocuğun üzerine bombalar yağdıran, ölmeden önce evladına bir kez daha sarılabilmek isteyen anaları mahkeme kapılarında süründüren, nice gencin bir gecede sırra kadem basmasına sebep olan, sırf milliyeti/dini/dili/ırkı/mezhebi farklı diye sokak ortasında öldüren, patron kaybedeceği her saniyenin acısını kendilerinden çıkarmasın diye işçilerin yemeklerini bile yerin yüzlerce metre altında yemesine ses etmeyen bir güce karşı gözlerini kaçırabilir? Adını hatırlamadığım bir yazarın aklımdan çıkmayan şöyle bir sözü var: "Bu memleket üç tarafı Denizlerle çevrili bir kara parçası olduğu kadar dört bir yanı evlatlarını arayan anaların gözyaşları ile de çevrilidir."</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Ağaçları sökülmüş, ormanları imara açılmış, dere yatakları termik santraller aşkına kurutulmuş ülkemiz gibi kalplerimiz de kurumuş, vicdanlarımız çöle dönmüş, hiçbirimizin haberi yok.</div>
Anılhttp://www.blogger.com/profile/12198190168869641749noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-907828015900683601.post-78037585319824064512014-12-13T20:19:00.000+02:002014-12-13T20:32:32.175+02:0037<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgS0IMpbSS7RSxV6e0vpYxBtjFjNRJ2AWDyPpHz_7RmTWj1w_DHhFhiBrbV081kyXnn_oIu4voicSUP0ucatfh_wpFm5sQZ5bt3S_0TI9f-Kzy2PdqHueXs2QdySN_X1UGJQPHQn0r_9Tg/s1600/oguz_atay.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgS0IMpbSS7RSxV6e0vpYxBtjFjNRJ2AWDyPpHz_7RmTWj1w_DHhFhiBrbV081kyXnn_oIu4voicSUP0ucatfh_wpFm5sQZ5bt3S_0TI9f-Kzy2PdqHueXs2QdySN_X1UGJQPHQn0r_9Tg/s1600/oguz_atay.jpg" height="266" width="400" /></a></div>
Oğuz Atay'ın beyin tümörüne yenilip gidişinin üzerinden geçen 37'nci sene doldu bugün. Önce ustanın varoluşumuzun yazılı olmayan kanunlarına karşın yapmış olduğu o müthiş saptamalardan biriyle başlayalım, devamını sonra getiririz:<br />
<br />
<i>"Ey zavallı milletim dinle! Şu anda, hepimiz burada seni kurtarmak için toplanmış bulunuyoruz. Çünkü ey milletim, senin hakkında, az gelişmiştir, geri kalmıştır gibi söylentiler dolaşıyor. Ey sevgili milletim! Neden böyle yapıyorsun? Neden az gelişiyorsun? Niçin bizden geri kalıyorsun? Bizler bu kadar çok gelişirken geri kaldığın için hiç utanmıyor musun? Hiç düşünmüyor musun ki sen, neden geri kalıyorsun diye durmak düşünmek yüzünden, biz de istediğimiz kadar ilerleyemiyoruz. Bu milletin hâli ne olacak diye hayatı kendimize zehir ediyoruz. Fakir fukaranın hayatını anlatan zengin yazarlarımıza gece kulüplerinde içtikleri viskileri zehir oluyor. Zengin takımının hayatını gözlerimizin önüne sermeye çalışan meteliksiz yazarlarımız da aslında şu fakir milleti düşündükleri için, küçük meyhanelerinde ağız tadıyla içemiyorlar. Ey şu fakir milletim! Aslında seni anlatmıyoruz. Sefil ruhlarımızın korkak karanlığını anlatıyoruz. İşte onun için sana yanaşamıyoruz. Senin yanında bir sığıntı gibi yaşıyoruz. Hiç utanmıyor muyuz? Hiç utanmıyoruz."</i><br />
<br />
Yüzlerce sayfa ülke analizi yapıp, denemeler yazabilirsiniz ama işte bütün olup olabileceği bu kadar. Az sözle çok şey anlatabiliyorsak neden kelimeleri daha fazla israf edelim ki? Oğuz Atay, Tutunamayanlar'ı <i>sekizyüzbilmemkaç</i> sayfa yerine <i>ikiyizküsur</i> sayfaya sığdıramaz mıydı? Öyle olsaydı okuyup bitirmek sadece bir günümüzü alırdı ve bunca yıl göz korkusu çekmek durumunda kalmazdı ba(ğ)zılarımız. Ve fakat o dediğiniz hiç de öyle olmuyor işte azizim. Eğer yaşamla, ölümle, dünyevi zevklerle dalganızı geçmek istiyorsanız bunu neden iki üç cümleye sıkıştırmak isteyesiniz ki? Oğuz Atay öyle yapmış, ne de güzel yapmış; ben Oğuz Atay olabilsem ben de öyle yapardım, ne yazık ki ne Oğuz'um ne de Atay. Dünya ile dalgamı şöyle okkalı bir şekilde dahi geçemediğim aşikâr, şükür ki elimin altında bulunan Tutunamayanlar'dan altı çizili zilyon tane paragrafım sayesinde istediğim zaman bunu yapabiliyorum.<br />
<br />
Tutunamayanlar yazılmasaydı, biz hayattan zevk almasını unutmuşlar, biz çevresinde insan kalmamışlar, biz sevmenin ne demek olduğunu unutmuşlar, yani biz her gün yanımızdan geçen yüzlerce insanın farkımıza bile varmadığı mutsuz insanlar, kendimize evrenin tam olarak neresinde yer bulduğumuzu bilebilir miydik? Adımız "Tutunamayanlar" konmasaydı, gerçekten tutunamadığımızın farkına varabilir miydik? Bunun farkına Oğuz Atay vardığı için mi tutunamayanız, yoksa..<br />
<br />
Hülasa bu kadar yalnız olduğumuz için, bu kadar mutsuz olduğumuz için, toplumun dayatmalarına bu denli boyun eğdiğimiz için, bu kadar yoksul olduğumuz için, sevebileceğimiz kadınlar çoktan sevilip ve tutabileceğimiz eller çoktan tutulup gittiği için, her gün aynı rutini tekrar tekrar yerine getirdiğimiz için hiç utanmıyor muyuz?<br />
<br />
Hayır, sayın Atay, utanmıyoru(m)z!Anılhttp://www.blogger.com/profile/12198190168869641749noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-907828015900683601.post-83416536466200186612014-12-06T20:05:00.002+02:002014-12-06T20:05:19.334+02:00Afternoon Acoustic<iframe allowfullscreen="" frameborder="0" height="360" src="//www.youtube.com/embed/xMFDVUTdj34" width="640"></iframe><br />
<div style="text-align: center;">
<i><span style="font-size: x-small;">'cause every now and then i fall a bit behind</span></i></div>
<div style="text-align: center;">
<i><span style="font-size: x-small;">Every time I stare into your eyes</span></i></div>
Anılhttp://www.blogger.com/profile/12198190168869641749noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-907828015900683601.post-89949357244549858672014-11-22T22:41:00.002+02:002014-11-22T22:41:23.488+02:00The Last Goodbye<iframe allowfullscreen="" frameborder="0" height="360" src="//www.youtube.com/embed/lvB_nsKXew0" width="640"></iframe><br />
The Hobbit hiçbir zaman favori öykülerimden biri olmadı. Fakat bildiğim en eşsiz öyküye <i>"prolog"</i> vazifesi görüyor oluşundan mütevellit nazarımda yeri her daim ayrıdır. Her ne kadar Peter Jackson'ın The Lord of the Rings yorumunu oldukça beğenen ve kitapların sinemaya aktarılabilecek en iyi şekilde aktarılmış olduğuna inanan kesimin bir ferdi olsam da yönetmenin The Hobbit işi için aynı hisleri beslediğimi söyleyemeyeceğim. The Hobbit'in Tolkien tarafından - her şeyden önce - çocukları için yazılmış bir masal olduğunun altını çizmek gerek. Hâliyle üç-yüz-küsur sayfalık bir masaldan 10 saatlik bir film çıkınca paranın kokusunu da her yerden almaya başlıyorsunuz. Öyle ki mali kaygılar yüzünden son filmin adının bile değiştirildiğini unutmamak gerek.<br />
<br />
Neyse, konumuz da bu değildi zaten.. Önümüzdeki ay Orta Dünya'ya olan yolculuğumuz son buluyor. Peter Jackson bu 6 filmlik <i>saga</i>'ya son noktayı koyacak şarkı içinse The Last Goodbye'ı seçmiş. Kralın Dönüşü'ndeki solo performansıyla bir nevi kendini kanıtlayıp sonrasında kurduğu müzik grubu ile İskoçya'da kendine farklı bir kariyer kuran Billy Boyd ise şarkının hem besteci hem de güftecisi. Öylesine güzel olmuş ki... Her şeyin sonunda, 18 Aralık akşamı izleyeceğimiz o son sahnede, gözlerimizin dolu dolu olabilmesi için hazırlanmış sanki. Yukarıdaki kolaj ise Peter Jackson tarafından <a href="https://www.facebook.com/video.php?v=10152783652041558">The Hobbit filminin resmi Facebook sayfasında yayınlandı</a>. The Hobbit özelinde Yüzüklerin Efendisi'ne, Orta Dünya'ya ve tüm o eski güzel dostlara veda edecek olmanın hüznüyle...<br />
<br />
<span style="font-size: x-small;">Frodo: Bir daha onları görebileceğimizi zannetmiyorum.</span><br />
<span style="font-size: x-small;">Samwise: Belli mi olur Bay Frodo? Görürüz belki.</span><br />
<br />
<i>Neyse ki kitaplarımız var...</i>Anılhttp://www.blogger.com/profile/12198190168869641749noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-907828015900683601.post-91736962098327236632014-11-20T23:42:00.000+02:002014-11-20T23:42:04.049+02:00Neden Bana Aşk Şarkısı Yazan Çıkmaz?<iframe allowfullscreen="" frameborder="0" height="360" src="//www.youtube.com/embed/ZI_gudUYanY" width="640"></iframe><br />
<div style="text-align: center;">
Çünkü biz de kimseye yazmadık be hacı, o yüzden olabilir pek tabii...</div>
<div style="text-align: center;">
<br /></div>
<div style="text-align: center;">
<span style="font-size: x-small;"><i>O değil de, bi' ara omzunda ağlayabilir miyim Mazhar abi?</i></span></div>
Anılhttp://www.blogger.com/profile/12198190168869641749noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-907828015900683601.post-40174688463369687422014-11-16T21:17:00.001+02:002014-11-16T21:17:45.983+02:00Mehmene<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjKXh6dENzwtOaxHEFp1QXlOoN6R58XEWCrqZx5vtEQRmj-M25D0tSnnubJ5iw0FnzCsgZi12YLmtL79xZL6ue5HdYRPDWKwP7LM2mA2kpgP27UmFOCVQp8-uBziGbjtPyuwFZ8ogXvXrQ/s1600/10325517_10152446722066118_2961018973390082181_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjKXh6dENzwtOaxHEFp1QXlOoN6R58XEWCrqZx5vtEQRmj-M25D0tSnnubJ5iw0FnzCsgZi12YLmtL79xZL6ue5HdYRPDWKwP7LM2mA2kpgP27UmFOCVQp8-uBziGbjtPyuwFZ8ogXvXrQ/s1600/10325517_10152446722066118_2961018973390082181_n.jpg" height="424" width="640" /></a></div>
<div style="text-align: center;">
<i><span class="fbPhotosPhotoCaption" data-ft="{"tn":"K"}" id="fbPhotoSnowliftCaption" tabindex="0"><span class="hasCaption">Hayatlarımızın bir köşesinde hepimiz biraz Kahraman Kıral'ız aslında.</span></span></i><span class="fbPhotosPhotoCaption" data-ft="{"tn":"K"}" id="fbPhotoSnowliftCaption" tabindex="0"><span class="hasCaption"></span></span><i><span class="fbPhotosPhotoCaption" data-ft="{"tn":"K"}" id="fbPhotoSnowliftCaption" tabindex="0"><span class="hasCaption">..</span></span></i></div>
Anılhttp://www.blogger.com/profile/12198190168869641749noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-907828015900683601.post-91092500172424646392014-11-11T00:18:00.005+02:002014-11-11T00:18:59.450+02:00Coward<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhyUzdyD_PxhsqpxBJfjSRycM1uwFEp2bk9v6zPiNK77I4Mrk3sdSu-8iEm3Drv-GOX4jsiun5hyphenhyphensBoDMsIN41NsjbuXP27NPP3PVYz9W4_h9-M8Wg7A3fEr2bnjfIMTpzR_6cgeyF7r9U/s1600/10209_turklerin-duvar-yazilari-17.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhyUzdyD_PxhsqpxBJfjSRycM1uwFEp2bk9v6zPiNK77I4Mrk3sdSu-8iEm3Drv-GOX4jsiun5hyphenhyphensBoDMsIN41NsjbuXP27NPP3PVYz9W4_h9-M8Wg7A3fEr2bnjfIMTpzR_6cgeyF7r9U/s1600/10209_turklerin-duvar-yazilari-17.jpg" height="266" width="400" /></a></div>
Cidden ve oldukça iyi niyetle merak ediyorum; bunca kaygı, dert/tasa, yalnızlık, sevgisizlik, bencillik ve sahtelik varken insanlar nasıl mutlu olabiliyorlar? Gerçek mutluluk diye bir şey nasıl var olabiliyor? Hiçbir insan mutlu olmamalı bence. Bunu gerektirecek bir durum yok çünkü. Alarmı kurulmuş saatler, boşaltılan mesaneler, fırçalanan dişler, takılan boyunbağları, ay sonunda banka hesabına yatan komik rakamlar... Hepsi "adam sansınlar" diye, değil mi ama? Harcımız olmadığı hâlde cebimize giren x paraya karşın 3x para alışveriş yapıp, borçlanmamız sebebi de bu değil mi ayrıca: önemli hissetmek. Hem de hiçbir zaman öyle olmadığımız hâlde. Baştan aşağı zavallı yaşantımıza bakmadan elimizdeki pahalı kahve kutularında, asgari 300 liralık gömleklerde, adını telaffuz dahi edemediğimiz yemekler hazırlayan lokantalarda arıyoruz varoluşumuzu. Çünkü onları elimizde tuttuğumuz kadar önemli olduğumuzun hepimiz bal gibi farkındayız işte. Birkaç saniyeliğine de olsa "beyefendi/hanımefendi" olmak kendimizi tatmin etmek için yeterli oluyor. Kısa bir süreliğine de olsa aslında hiç olmadığımız ve muhtemelen hiçbir zaman da olamayacağımız o kişi olabilmek için dünyadaki zeka belirtisi en düşük tiyatroyu oynamayı seçiyoruz; sahte kimlikler altında.. Sen sahte, ben sahte, o sahte... Sevgiyi de, saygıyı da, çevremizi de oynadığımız rol ve o rolü oynamımıza imkân sağlayan "şey" ile kazanabiliyoruz.<br />
<br />
Bir insanın doğumunun kutlanması da ayrı bir sahtelik. Ben vazgeçtim mesela.. Kendim kutlamadığım gibi kutlayana da cevabım yok. Bu da ayrı bir sahtelik çünkü. İnsan kendinden nefret ederken, başkasının kutlamasını ne diye dikkate alsın ki? Nihayetinde tüzel kişilerin gerçek kişilerden daha değer verdiği biri olduğumu söyleyeceğim ve bir şekilde üst paragrafa geri döneceğiz..Anılhttp://www.blogger.com/profile/12198190168869641749noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-907828015900683601.post-42786566390592483242014-10-18T23:03:00.002+03:002014-10-18T23:03:47.345+03:00İçim Rahat<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgbf1O7yBtbJyE6QhYfli0Ta89jZR8PwclzH2HGkYoGwzPw0PYUR05p_Tu8PDFaHqeTTT5DSMYWH4RzrHKYu1Bje2dotiYjjUi-Fj7hEWA1cnbPoCztlgxuCQXyWJItOBZXKok28Ps0Mm8/s1600/sneijder.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgbf1O7yBtbJyE6QhYfli0Ta89jZR8PwclzH2HGkYoGwzPw0PYUR05p_Tu8PDFaHqeTTT5DSMYWH4RzrHKYu1Bje2dotiYjjUi-Fj7hEWA1cnbPoCztlgxuCQXyWJItOBZXKok28Ps0Mm8/s1600/sneijder.jpg" height="348" width="640" /></a></div>
Futbol öyle bir tutku ki taraftarı olduğunuz takım bir maç kazanır ve o andan itibaren ne iş yerindeki problemleriniz, ne geleceğe yönelik kaygılarınız, ne de yalnızlığınız kalır geriye.. Beklenmedik bir anda bir kahraman sahne alır ve en büyük rakibinizin filelerine gönderdiği füzenin yarattığı rüzgâr tüm derdi tasayı da alır beraberinde götürür.<br />
<br />
Düşünüyorum da şu hayatı çekilebilir kılan nadir şeylerin başında Galatasaray geliyor. Sürekli sırtımı sıvazlayan sarı-kırmızı bir tatlı belam var.. Varsın kötü günleri de olsun; bir daha ses edersem ne olayım..Anılhttp://www.blogger.com/profile/12198190168869641749noreply@blogger.com0