skip to main |
skip to sidebar
Posted by
Anıl
|
Posted in
pazartesi notları
|
Posted on
19:45
- Almanların her gün en az bir televizyon kanalında İkinci Dünya Savaşı'yla ilgili programlar yayınladıklarını biliyor muydunuz? Bunu orada yaptıklarını, işledikleri suçları sürekli hafızalarında tutmak için, geçmişleriyle yüzleşmek için yapıyorlar. Bir 2 Temmuz daha geçirdi Türkiye. Kaç televizyon kanalında yalnızca 5 dakika ayrıldığını gördünüz, hangi "devlet büyüğü" çıkıp da Sivas Katliamı hakkında iki çift laf etti. Cumhurbaşkanı Twitter hesabında "Çevre düzenlemeleri önemli. Ciddiye alınması gerek" yazarken cevapladım kendisini "Günün anlam ve önemi hakkında görüşlerinizi bekliyorum" diye, ben kimim ki beni kaale alacak ama, değil mi?
- "Gelmiş geçmiş en iyi dizi karakteri hangisi" gibi bir anket iyi gider kanımca. Yakında diyelim... Benim oyum belli: Barney Stinson!
- Olur da bu blogun takipçileri artarsa bir yarışma başlatacağım. Belirli aralıklarla blogda karşınıza çıkacak. Daha fazla ayrıntıyı söz konusu durum mümkün olursa veririm. Sizin bilmeniz gereken şu: Alabildiğine DVD dağıtacağım.
- Pazartesi sabahlarının en güzel eğlencesi... Hayır, bu notları okumak değil elbette. Ekşi Sözlük'de haftanın en beğenilen girdilerini okumak...
- Kemal Sunal gideli 10 sene olmuş. Annemin babamın ölümünü düşünmezken onun ölümünü düşünürdüm çocuk aklımla. Ortaokul sıralarını karalayan, arkadaşlarına onun esprilerinden demetler sunan, her yerde bir benzerine rastlayabileceğiniz bir çocuk... "Gün gelip de Kemal Sunal'ın öldüğünü görür müyüm? O vakit ne yaparım?"
O vakitler klima biraz da lükstü. Antalya sıcağında televizyon balkonlara taşınırdı. Bir sabah kahvaltısı sırasında ekranın altından hızla akmakta olan bir yazı ile korkulanın başa gelmesi. Bir insan hayatında elini sıkmadığı, kendi varoluşundan dahi habersiz olan biri için ne kadar gözyaşı dökebilirdi ki?
Çok! Epey çok! - Barış Akarsu'nun vedasının ardından da 3 yıl geçmiş Hâlâ aramızda sanki...
Öyle... - Yaz aylarının gelmesini istemememin en büyük sebeplerinden biri de hamamböcekleri. Evde görsem kıyameti koparırım. Fare görmüş bayanlar gibi atlarım tezgahın üstüne. Evde o böceği imha edebilecek bir Allah'ın kulu yoksa, afedersiniz ama, sıçtığımın resmidir. Geçtiğimiz gün akşam balkondan bir çığlık yükseldi. Sesin sahibi kardeşimdi - ki kendisi 21 yaşındadır. Aslında o an anlamıştım neyle yüz yüze olduğumuzu ama bir umut direniyordum işte... Balkondan salona süratle daldıktan sonra üstündekileri çıkarmaya başladı. "Ne oldu" dememe kalmadı... Uçarak gelen bir tanesi havada parendeler atarak omzuna konmuş. Benim başıma gelse çığlık atmazdım. Bayılmış olurdum çünkü...
- Sıcak havalarda hayattan soğumak... Evet, var böyle bir şey.
- Sinema yazılarımın yayınlandığı RoadLife dergisine artık D&R ve Megavizyon gibi müzikmarketlerden ulaşabilirsiniz.
- Beni özleyin anacıııım. Baaaay!
gregory house olur kanımca ya da dean winchester mı desem bilemedim :) tabi barnacle'ı da seviyoruz gönülden.
dvd dağıtma olayı iyiymiş, iyi düşnmüşün valla , güzel filmler seç ama :)
Evet, Gregory House diyeceklerin sayısı da fazla olur herhalde, ancak House'u takip etmediğim için bir şey diyemeyeceğim sanırım :) Dean de candır tabii :)
DVD işi uzun zamandır vardı aklımda. Hatta yarışmanın formatı, sorular vs. de hazır. Ancak dediğim gibi blogun ziyaretçi sayısının artması lazım :) Dağıtılacak filmlerle ilgili de bir kamuoyu yoklaması yaparım elbette :)
ben de oyumu house'dan yana kullanırdım sanırım...
bu arada Roadlife dergisinde sinema yazıların yayınlanıyor olsun ve ben de bunu şimdi öğreneyim tebrik ettim kendimi...
Ben de yakında House izlemeye başlayacağım sanırım :)