The Walking Dead: The Game
Posted by Anıl | Posted in oyun | Posted on 00:15
Sevdiği dizileri bile hafta hafta beklemeye dayanamadığı için aylarca
bölümlerini biriktiren ve sonra hepsini arka arkaya izlemeyi tercih eden
bir bünyem var. Aynı şeyi bu oyun için de yaptım mesela. PSN'de 5 oyunun tamamını 39 TL'ye satın aldım ve geçtiğimiz günlerde son noktayı koydum. Öncelikle belirtmeliyim ki Point-and-Click türü oyunlara çocukluğumdan beri aşinayım. Öyle ki yıllar yılı Escape from Monkey Island, Broken Sword, Sanitarium, Dracula Resurrection, Heavy Rain ve daha birçok efsane oyunun bendeki yeri ayrıdır. Şimdi rahatlıkla söyleyebiliyorum ki The Walking Dead: The Game'i de artık saydığım oyunlardan ayrı tutmayacağım.
Bir kere çok iyi bir senaryo var elimizde. Hatta biraz ileri gidip senaryonun diziden de çizgi romandan da - ki her ikisini de takip ediyorum - bir adım ötede olduğunu iddia edebilirim. Bunun dışında karakterleri sahiplenme olayı bu oyunu taşıyan etkenlerden belki de en önemlisi. Oyun ilerledikçe bunu daha fazla hissediyorsunuz ve kendinizi ana karakter Lee'nin yerine koyuyorsunuz. Vereceğiniz cevapları, alacağınız kararları bilfiil kendiniz olarak veriyorsunuz. Yani basbayağı empati yapıyorsunuz.
Peki oyun geriyor mu? Bu konuda şunu söyleyebilirim: Zombileri indirmemiz gereken anlar, sorulan sorulara cevap vermemiz gereken o dar zamanlar kadar germedi beni. Her ne kadar bazı sahneler siz ne yanıt verirseniz verin olacağına varsa da bazı sahnelerde vereceğiniz cevaplar kafanıza kurşunu yemenize sebebiyet verebiliyor. Kaldı ki tüm bir oyun boyunca hem oynayıp hem de yanımda oturan kardeşime diyalogları çevirmek zorunda kaldığım için bazı yerlerde aceleyle yanlış cevaplar vermek ya da yalanlar söylemek zorunda kaldım. Bu da ayrı bir keyif katmadı değil tabii.
Yanlış hatırlamıyorsam Heavy Rain'de farklı kombinasyonlar denenerek toplam 17 farklı son izlenebiliyordu. Heavy Rain gibi büyük bütçeler harcanarak yaratılmış bir yapımla kıyaslamak bu oyuna haksızlık olur ama keşke bir iki tane de olsa farklı finale ulaşma imkânımız olsaydı. Bu haliyle çok trajik oldu. Nihayetinde ağlamadım belki ama boğazımda bir yumru hissettim.
The Walking Dead: The Game çizgi romanın vermek istediğini çok iyi veren bir oyun. Takip edenler bilir, Kirkman'ın yapıtı pek çok zombi hikâyesinden ayrı bir çizgide yürür. Bu evrende ölüden çok yaşayandan korkmak gereklidir ki zaten bunu serinin adında da çok açık bir şekilde görürüz. Çizgi romanın ana karakteri Rick Grimes bir zaman sonra Yürüyen Ölüler'in zombiler değil, yaşayanlar olduğunu dile getirir. Post-apokaliptik bir zamanda insanları bekleyen tek bir net düşmanın olması beklenemez nihayetinde. Ana bir tema ve o tema üzerinden şekillenen ayrıntılar belirler her hikâyenin akışını.
Bitirmeden önce değinmem gereken bir ayrıntı daha var ki o da oyunun sonunda çalan parçayla ilgili. Oyun boyunca da atmosfere uygun çok iyi müzikler bize eşlik etti ama bu finaldeki parça hüznü ikiye katladı. Daha önce Metal Gear Solid'in sonunda çalan The Best is yet to Come, Metal Gear Solid 3: Snake Eater'ın sonunda çalan Starsailor imzalı Way to Fall ve Red Dead Redemption'da çalan Compass ile Deadman's Gun aynı etkiyi bırakmıştı bünyemde.
Video Games Awards tarafından 2012'de Yılın Oyunu seçilmiş bir yapım ama, hakkını vermek gerek, bir oyundan çok daha fazlasına sahip. Abartıp; "Bu bir sanat eseri" diyor ve kaçıyorum.
Bir kere çok iyi bir senaryo var elimizde. Hatta biraz ileri gidip senaryonun diziden de çizgi romandan da - ki her ikisini de takip ediyorum - bir adım ötede olduğunu iddia edebilirim. Bunun dışında karakterleri sahiplenme olayı bu oyunu taşıyan etkenlerden belki de en önemlisi. Oyun ilerledikçe bunu daha fazla hissediyorsunuz ve kendinizi ana karakter Lee'nin yerine koyuyorsunuz. Vereceğiniz cevapları, alacağınız kararları bilfiil kendiniz olarak veriyorsunuz. Yani basbayağı empati yapıyorsunuz.
Peki oyun geriyor mu? Bu konuda şunu söyleyebilirim: Zombileri indirmemiz gereken anlar, sorulan sorulara cevap vermemiz gereken o dar zamanlar kadar germedi beni. Her ne kadar bazı sahneler siz ne yanıt verirseniz verin olacağına varsa da bazı sahnelerde vereceğiniz cevaplar kafanıza kurşunu yemenize sebebiyet verebiliyor. Kaldı ki tüm bir oyun boyunca hem oynayıp hem de yanımda oturan kardeşime diyalogları çevirmek zorunda kaldığım için bazı yerlerde aceleyle yanlış cevaplar vermek ya da yalanlar söylemek zorunda kaldım. Bu da ayrı bir keyif katmadı değil tabii.
Yanlış hatırlamıyorsam Heavy Rain'de farklı kombinasyonlar denenerek toplam 17 farklı son izlenebiliyordu. Heavy Rain gibi büyük bütçeler harcanarak yaratılmış bir yapımla kıyaslamak bu oyuna haksızlık olur ama keşke bir iki tane de olsa farklı finale ulaşma imkânımız olsaydı. Bu haliyle çok trajik oldu. Nihayetinde ağlamadım belki ama boğazımda bir yumru hissettim.
The Walking Dead: The Game çizgi romanın vermek istediğini çok iyi veren bir oyun. Takip edenler bilir, Kirkman'ın yapıtı pek çok zombi hikâyesinden ayrı bir çizgide yürür. Bu evrende ölüden çok yaşayandan korkmak gereklidir ki zaten bunu serinin adında da çok açık bir şekilde görürüz. Çizgi romanın ana karakteri Rick Grimes bir zaman sonra Yürüyen Ölüler'in zombiler değil, yaşayanlar olduğunu dile getirir. Post-apokaliptik bir zamanda insanları bekleyen tek bir net düşmanın olması beklenemez nihayetinde. Ana bir tema ve o tema üzerinden şekillenen ayrıntılar belirler her hikâyenin akışını.
Bitirmeden önce değinmem gereken bir ayrıntı daha var ki o da oyunun sonunda çalan parçayla ilgili. Oyun boyunca da atmosfere uygun çok iyi müzikler bize eşlik etti ama bu finaldeki parça hüznü ikiye katladı. Daha önce Metal Gear Solid'in sonunda çalan The Best is yet to Come, Metal Gear Solid 3: Snake Eater'ın sonunda çalan Starsailor imzalı Way to Fall ve Red Dead Redemption'da çalan Compass ile Deadman's Gun aynı etkiyi bırakmıştı bünyemde.
Video Games Awards tarafından 2012'de Yılın Oyunu seçilmiş bir yapım ama, hakkını vermek gerek, bir oyundan çok daha fazlasına sahip. Abartıp; "Bu bir sanat eseri" diyor ve kaçıyorum.
Comments (0)
Yorum Gönder