Bodies and Minds

Posted by Anıl | Posted in | Posted on 01:15

Olağan kış yürüyüşlerimden biri... Hani şu geceleri yapmaktan keyif aldığım yok mu, hah, işte o. Trençkotun cebinde kendilerine yer bulan ellerime sorsam muhtemelen bir çift eldivenin içinde olmayı tercih ederlerdi. Yeşil denizkızının kapitalist davetine karşılık vermektense kahveye krema ve şekerden ziyade tabelasındaki "since 1973"ü de ekleyen şehrin artık eski popülaritesinden uzak pastanesine uğradım. Siparişimin hazırlanmasını beklerken fark ettim arkamdaki masada başlamaya yüz tutmuş tartışmayı. Merakıma yenilip, arkama yaslandım. Sesler belli ki 18-20 yaş aralığındaki iki sevgiliden geliyordu.

"Eskisi kadar sevemiyorum seni" dedi biri, "hislerim çok farklı artık."

Eskisi kadar... Ne kadar eski olabilirdi ki? Haddim olsaydı, döner sorardım. Hazır kahvem de gelmişken dikkatimi kendi masama vermeliydim artık. İnsanlar birbirlerini bu kadar çabuk mu tüketiyorlar artık? Hislerimi, tutkularımı, duygularımı ben de çabuk tüketirim ama peki ya insanları? Gıcırdayan sandalyenin teki iç muhasebemden alıkoydu bir anda. "Buraya kadarmış H." dedi üstüne basa basa ve çıktı gitti. Başımı çevirip H'nin hâline bakmaya korktum. O tükenmişlik anında bir yanımın tükeneceğinden belki de... Hafiften bir küfür ve onu takip eden mırıldanmayı duydum:

"Buraya kadarmış" dedi, "yüreğime basa basa..."

Comments (0)