Posted by
Anıl
|
Posted in
öylesine
|
Posted on
17:51
"Ben ona gittikçe soğuyan zamanlarda
sıcacık bir sığınak olayım istemiştim
insanlar içinde üşüdükçe
güvenle gelebileceği
...
konuşayım istemiştim bir yüreğin dilince
yanıtı olmayan sorularda boğmak istememiştim"
Konuşmuştum da...
"Korkmuyor musun?" diye sormuştu kara bulutlarla gelen. Ben o sorunun peşi sıra konuşmuştum:
"Kabuğumla çekirdeğim arasında ışık yılları var benim. Ulaşmak için yola çıkanlardan dönen olmadı henüz. Artık korku üst kattaki komşu gibi benim için, tıkırtısını duymadığımda ürperiyorum ben. Sevilmeye layık olmadığından değil anlayacağın; yolculuk bitmiyor yani, çekirdeğimde gizli inceliklerimi göremiyorlar."
Anladığını söylemişti kafası karışık bir edayla.
Anlamamıştı oysa.
Sorun değildi. Yolculuğa çıkma hevesi törpülenmemişti.
Heyhat, geri dönemeyecekti ve o an bunun farkında değildi.
Belki de onu getiren bulutların rengi kadar kara bir sevdaya tutulmuştu da bile bile atmıştı o ateşe kendini.
Her iki ihtimalde de sonuç değişmeyecekti.
Çok sevilmenin ne olduğunu ömrü boyunca bilemeyecek, kalbi dakikada kaç defa attığını üzerine yaslanan hiçbir kulağa anlatamayacak, hatırlanmanın ne olduğunu bilemeden zamanın dehlizlerinde sürüklenip gidecek insanlar...
Sensin belki... Benim!
Merhaba.