Zaman Düşer Ellerimden Yere...
Posted by Anıl | Posted in öylesine | Posted on 01:45
Bülent Ortaçgil - Değirmenler by Eftal
Adını hatırlayamadığım bir filmde hayatın en kilit noktası çok güzel bir cümle ile açıklanır. Denir ki; yaşamda en mühim şey zamanlamadır. Tüm paradokslar, paralel evren kuramları da bu noktada ortaya çıkmıyor mu? Karar vermemiz gereken anlarda işin ulaşacağı boyutu bilmeden bir doğrultuda ilerleriz. Tüm geç kalmışlıklar ve 'keşkeler'in çıkış noktası da budur.
Geçmişime ait fotoğrafların bazı şeyleri anımsatması için illa ki siyah-beyaz olması gerekmiyor. Farklı bir zaman diliminde evrene merhaba demiş olmam ya da teknolojinin farklı boyutlara eriştiği bir neslin ahvadı olmam hiçbir şeyi değiştirmiyor. Benim de geçmişime ait beslediğim çok şey var. Yarısının ümüğünü sıkmışımdır, ama bir o kadarını da beslerim içimde, büyütürüm. Dün bir yaş daha yaşlandım ben ve doğum günleri her daim hüzünlü gelmiştir bana... Konfetilerin fışkırdığı bir havayı yaşamak şöyle dursun, düşlememişimdir bile.
Geçtiğimiz gün mesela... Çocukluğumu harcadığım sokaktan geçtim. Yanımdaki arkadaşıma yolun ortasını işaret ederek, "Şu taştan kaleye az gol atmadım abi" dedim. Öylece baktı, ve ekledi "Hani, hangi taştan kale?" diye. Haklı olduğunu söyledim, bakmak ve görmek arasındaki fark basbayağı önümüzdeydi işte, anlattığım benim anımdı, taşları ancak ben görebilirdim. Ama arkadaşlar iyidir... Mahsun Süpertitiz'e selam olsun.
Arkadaşlar iyidir... Ölümden önce, hep bahsedildiği gibi, hayatımız film şeritlerine bölünecekse eğer, bence her kısım başka bir arkadaşımız ile birlikteyken sahip olduğumuz anıları içermeli. Elde ettiğimiz tüm dostlukların belirli zaman dilimlerine mahkum olması ve giderek zaman tarafından infaz edilmesi ise işin trajik yönüdir. Misal... İlkokulda sınıfta arkadaş edinebilirsiniz, fakat dost edinemezsiniz. O yaşlardayken dost olarak addedebileceğiniz birileri varsa eğer onlar sokaktan çıkmıştır. Apartmanların zillerine basıp kaçtığınız, gizlice sızdığınız bahçelerden birlikte erik aşırdığınız, taş üstüydü goldü tartışması yaşadığınız adamlardır bunlar. Başkası değil... Annenize sabah kahvesi içmeye gelen bir akrabanın çocuğu hiç değil!
Sokakta elde edilen dostlukların ömrü uzun olur. En sevdiğiniz dostunuzun ailesi bir başka semte taşınmaya karar verdiğinde aniden de bitebilir mesela. Bilemezsiniz, vurgun ani olur. Orta öğretime geçmeniz ise başlı başına bir değişimdir. Ergenliğin getirdiği değişim, sadece dış görünüşünüze etki etmez. Arkadaşlarınızı da buna göre seçersiniz. Bu dönemde arkadaşlarınız hemcinslerinizdir. Karşı cinsi ancak arkadaş yaftası altında aldatırsınız. Duygularınıza karşılık vermiyorsa eğer, zaten hiçbir zaman arkadaşınız olmamıştır. Her şeyin bittiğini düşündüğünüz dönemde ise üniversitede bulursunuz kendinizi. Başka şehirler, başka dostlar, başka öyküler demektir bu...
Bir insan akrabalarını seçemez mesela... Size bunlar verilmiştir, elinizdekiler budur. Ve siz kuzeninizi, teyzenizi, amcanızı ya da kan bağı taşıdığınız herhangi birini değiştirme kudretine sahip değilsinizdir. Verileni kabullenirsiniz. Yine bu yüzdendir akrabalar arasındaki anlaşmazlıkların çoğu. Ana-baba gibi birincil kavramları dışarıda tutarsak, geride kalan alayının size karşı hissettiği sevgi saygı zorunludur. Aksini iddia eden beri gelsin... Fakat dostluk böyle değildir. İnsan dostunu kendisi, duygularına kulak kabartarak seçer. Yanıldıysa değiştirebilme ihtimali de vardır üstelik. Birbirlerini tüm yönleri ile tanıyan bu insanların, birbirlerini kardeş olarak görmelerinin altında da bu ortak paylaşılmışlık hissi yatar. Öz kardeşiniz ile buzdolabında kalan o tek gofret için tartışmaya girebilirsiniz, ama dostunuza bunu yapamazsınız, yapmazsınız. Üniversite yıllarımda aynı evi paylaştığım, zaman zaman evimizin salonundan da küçük o yurt odasının buhran havasını birlikte soluduğum adları bende saklı dostlarım... Sevdiğimiz kız yüz vermeyince birbirimiz için programlarımızı iptal eden bizdik. "Olsun be abi, bu ay da elektriği ben öderim"i içtenlikle dile getiren hangimizdik acaba? O gün için birimizdik işte, başka gün olsa öteki olurdu. Şimdi aynı şehrin denizine bakmıyoruz onlarla, kahkahalarımızı da gözyaşlarımızı da aynı evin duvarları izlemiyor belki... Fakat balkona çıkıp başımı gökyüzüne kaldırdığımda biliyorum ki o an aynı yıldızı seyrediyoruz.
Dostlar dağılır dört bir yana, kendi yollarına...
Adını hatırlayamadığım bir filmde hayatın en kilit noktası çok güzel bir cümle ile açıklanır. Denir ki; yaşamda en mühim şey zamanlamadır. Tüm paradokslar, paralel evren kuramları da bu noktada ortaya çıkmıyor mu? Karar vermemiz gereken anlarda işin ulaşacağı boyutu bilmeden bir doğrultuda ilerleriz. Tüm geç kalmışlıklar ve 'keşkeler'in çıkış noktası da budur.
Geçmişime ait fotoğrafların bazı şeyleri anımsatması için illa ki siyah-beyaz olması gerekmiyor. Farklı bir zaman diliminde evrene merhaba demiş olmam ya da teknolojinin farklı boyutlara eriştiği bir neslin ahvadı olmam hiçbir şeyi değiştirmiyor. Benim de geçmişime ait beslediğim çok şey var. Yarısının ümüğünü sıkmışımdır, ama bir o kadarını da beslerim içimde, büyütürüm. Dün bir yaş daha yaşlandım ben ve doğum günleri her daim hüzünlü gelmiştir bana... Konfetilerin fışkırdığı bir havayı yaşamak şöyle dursun, düşlememişimdir bile.
Geçtiğimiz gün mesela... Çocukluğumu harcadığım sokaktan geçtim. Yanımdaki arkadaşıma yolun ortasını işaret ederek, "Şu taştan kaleye az gol atmadım abi" dedim. Öylece baktı, ve ekledi "Hani, hangi taştan kale?" diye. Haklı olduğunu söyledim, bakmak ve görmek arasındaki fark basbayağı önümüzdeydi işte, anlattığım benim anımdı, taşları ancak ben görebilirdim. Ama arkadaşlar iyidir... Mahsun Süpertitiz'e selam olsun.
Arkadaşlar iyidir... Ölümden önce, hep bahsedildiği gibi, hayatımız film şeritlerine bölünecekse eğer, bence her kısım başka bir arkadaşımız ile birlikteyken sahip olduğumuz anıları içermeli. Elde ettiğimiz tüm dostlukların belirli zaman dilimlerine mahkum olması ve giderek zaman tarafından infaz edilmesi ise işin trajik yönüdir. Misal... İlkokulda sınıfta arkadaş edinebilirsiniz, fakat dost edinemezsiniz. O yaşlardayken dost olarak addedebileceğiniz birileri varsa eğer onlar sokaktan çıkmıştır. Apartmanların zillerine basıp kaçtığınız, gizlice sızdığınız bahçelerden birlikte erik aşırdığınız, taş üstüydü goldü tartışması yaşadığınız adamlardır bunlar. Başkası değil... Annenize sabah kahvesi içmeye gelen bir akrabanın çocuğu hiç değil!
Sokakta elde edilen dostlukların ömrü uzun olur. En sevdiğiniz dostunuzun ailesi bir başka semte taşınmaya karar verdiğinde aniden de bitebilir mesela. Bilemezsiniz, vurgun ani olur. Orta öğretime geçmeniz ise başlı başına bir değişimdir. Ergenliğin getirdiği değişim, sadece dış görünüşünüze etki etmez. Arkadaşlarınızı da buna göre seçersiniz. Bu dönemde arkadaşlarınız hemcinslerinizdir. Karşı cinsi ancak arkadaş yaftası altında aldatırsınız. Duygularınıza karşılık vermiyorsa eğer, zaten hiçbir zaman arkadaşınız olmamıştır. Her şeyin bittiğini düşündüğünüz dönemde ise üniversitede bulursunuz kendinizi. Başka şehirler, başka dostlar, başka öyküler demektir bu...
Bir insan akrabalarını seçemez mesela... Size bunlar verilmiştir, elinizdekiler budur. Ve siz kuzeninizi, teyzenizi, amcanızı ya da kan bağı taşıdığınız herhangi birini değiştirme kudretine sahip değilsinizdir. Verileni kabullenirsiniz. Yine bu yüzdendir akrabalar arasındaki anlaşmazlıkların çoğu. Ana-baba gibi birincil kavramları dışarıda tutarsak, geride kalan alayının size karşı hissettiği sevgi saygı zorunludur. Aksini iddia eden beri gelsin... Fakat dostluk böyle değildir. İnsan dostunu kendisi, duygularına kulak kabartarak seçer. Yanıldıysa değiştirebilme ihtimali de vardır üstelik. Birbirlerini tüm yönleri ile tanıyan bu insanların, birbirlerini kardeş olarak görmelerinin altında da bu ortak paylaşılmışlık hissi yatar. Öz kardeşiniz ile buzdolabında kalan o tek gofret için tartışmaya girebilirsiniz, ama dostunuza bunu yapamazsınız, yapmazsınız. Üniversite yıllarımda aynı evi paylaştığım, zaman zaman evimizin salonundan da küçük o yurt odasının buhran havasını birlikte soluduğum adları bende saklı dostlarım... Sevdiğimiz kız yüz vermeyince birbirimiz için programlarımızı iptal eden bizdik. "Olsun be abi, bu ay da elektriği ben öderim"i içtenlikle dile getiren hangimizdik acaba? O gün için birimizdik işte, başka gün olsa öteki olurdu. Şimdi aynı şehrin denizine bakmıyoruz onlarla, kahkahalarımızı da gözyaşlarımızı da aynı evin duvarları izlemiyor belki... Fakat balkona çıkıp başımı gökyüzüne kaldırdığımda biliyorum ki o an aynı yıldızı seyrediyoruz.
Dostlar dağılır dört bir yana, kendi yollarına...
"Şimdi aynı şehrin denizine bakmıyoruz onlarla, kahkahalarımızı da gözyaşlarımızı da aynı evin duvarları izlemiyor belki... Fakat balkona çıkıp başımı gökyüzüne kaldırdığımda biliyorum ki o an aynı yıldızı seyrediyoruz."
düşününce bunu biliyor olmak bile güzel...
iyi seneler...