Pluvia

Posted by Anıl | Posted in | Posted on 18:42

0


Gün batıyor...

Yüreği taş tutmuşların maskelerini düşürerek... En yakınım dediklerinin bile tüm bencilliklerini, ikiyüzlülüklerini, sevmemişliklerini, sevilmemişliklerini döke döke batıyor... Hayat bir sosyal medya platformu değil ki oturup duyar kasasın, sevgi pıtırcığı olasın, çevrene insanlık ve saygı dersi veresin. Nihayetinde insan dediğin konuştuklarından, yazdıklarından değil yaptıklarından ibaret.

Yaşamak, sevmek ve hatta ölmek bile - her şey - zaten bu denli zorken, üstelik tam da hayatında en azından bir şeyin yoluna girmeye başladığına inanmaya başladığın anda hayat neden karnına karnına vurması için ille de birilerini yollar ki karşına?

Yerin kulağı yoktur, insanların ağzı vardır. Konuşurlar, konuşurlar, konuşurlar... Yüreğine sıkıntıyı yükleyip kendi güvenli sığınaklarına geri çekilip uzaktan izler, gündelik değersiz yaşamlarına, kahkahalarına dönüverirler. Kısa bir an sonra akıllarında bile olmazsınız ama sizde bıraktıkları yara ile siz baş etmek zorunda kalırsınız. Nereden baksan haksızlık, nereden baksan samimiyetsizlik.

Gün batıyor... Yarın yeniden doğacak... Battığı gün doğmuş olduğu gibi. Ve ben artık bir yeniyetme gibi değil; yaşadıklarımın, yaşayacaklarımın, hatalarımın, doğrularımın sorumluluğunu alabilecek yaşta olduğum gerçeğini bilerek yaşayacağım o günü ve sonrasındakileri...

Gün doğacak...

Milyonlarca yıldır olduğu gibi...

Bir hayat batıyor...

Nedir batan bir hayatın yeniden doğma şansı?

Kimse bilmez... Kimse umursamaz...